Şöyle azıcık geriye gitsek… Mesela 70’li yıllara. Türkiye’nin yakın tarihi denebilecek yıllara. Şu anda 40’lı 50’li yaşlardaki okuyucularımız daha iyi tahlil edeceklerdir.

Savaşlar, ihtilaller, mezhep, çatışmaları, yolsuzluklar, muhtıralar, kazalar, suikastler, cinayetler vsvsvs…

Atraksiyonlarla dolu yıllar. Hiç mi durağan bir gün olmaz.

Uzmanlara sorduğumuzda hemen ülkenin jeopolitik durumundan bahsedeceklerdir ve bu atraksiyonlu günleri jeopolitik kelimesine yaslayacaklardır.

Çocukluğumun bir kısmı Çanakkale/ezine’de geçti. Tam olarak Kıbrıs Barış Harekatına denk geliyordu.

Ezine nispeten öbür illerimize göre Yunanistan sınırına daha yakın olduğu için gecelerimiz karartmalar ile geçerdi.Babam işçi olarak çalıştığı için satın alma gücümüz kısıtlıydı.

Sadece biz değil o günlerde Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik durumundan dolayı hemen hemen herkesin durumu (bazı istisnalar hariç) aynıydı.

Hatta saatlerce yağ ve tüp kuyruklarında beklememize rağmen.

Siyasete gelince o yıllarda siyaset şu andaki durumdan daha da kaotik idi. Kurulan hükümetlerin ömrü en uzunu bir yıl sürerdi.(Daha da kısa olanları oldu) Neredeyse kabinede bulunan bakanların adlarını sıklıkla değiştiğinden kimse aklında tutamazdı.

Hatta ülke fraksiyonlara ayrılmıştı ve 70’li yılların sonuna doğru kardeş kardeşi öldürür duruma gelmişti. Yabancı istihbarat örgütleri istediği gibi ülkede cirit atardı.

Vatandaşlarımız dini vecibelerini yerine getirirken hiçbir kimsenin tahakkümü altında kalmadan yerine getirirlerdi.

Annelerimiz başörtülerini takar , kadınlarımız istediği gibi giyinir , erkekler İspanyol paça pantolon ile dolaşır , kestiğimiz kurbanların derilerini gönül rahatlığı ile Türk Hava Kurumuna ya da mahallemizin camisine gönül rahatlığı ile verirdik.

Gece yarısında bile kapımıza birisi gelip yardım istese hiç çekinmeden yardım ederdik.

Sporseverler Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında yan yana oturur , üslubu ile takımlarını destekler hatta birbirlerini  tebrik ederlerdi.

Alparslan’lar, MetinOKTAY’lar, Cemil TURAN’lar, Fethi HEPER’ler, Şenol GÜNEŞler sahada ve saha dışında göstermiş oldukları centilmenlikleri ile insanlara , çoluk çocuğa spor sevgisi aşılarlardı…

Yakın tarihimiz kısaca tahlil etmeye çalıştım dilim döndüğünce. Şimdi sıkı durun geldik sihirli sözcüğe. Bunca sıkıntılı sürece rağmen o bahsettiğim yıllarda insanlar bugünkü Türkiye’den daha MUTLUYDULAR…!

Daha mutluyduk , çünkü bugünkü kadar ayrışmamıştık.

Hiç bu kadar kutuplaşma olmamıştı , hiç bu kadar ötekileştirmeye maruz kalmamıştık. Ve en önemlisi bu ülkede insanlar hiç bu kadar mutsuz olmamıştı.

 Ülkemizdeki siyasetin aktörleri kendi aralarında iktidar mücadelesi verirken farkında olmadan.!!!bu güzelim ülkenin insanlarını birbirlerine düşman yaptılar.

İşin kötüsü kullandıkları bu kutuplaştırıcı söylemler kendilerine kayıtsız şartsız biat” kültürü ile inanan bireylerin gözlerini kör ederek bu durumun sanki normalmiş gibi algılamalarına yol açmış durumda.

Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı hızla gidiyoruz.

Bu güzelim ülkenin acilen normalleşmeye ihtiyacı var.

Nasıl mı.?

Madem demokrasiye inanıyoruz. O halde “sandıkla gelen sandıkla gider” düşüncesini gerçek anlamda hafızalarımıza kazıyıp,hiç kimsenin dayatmasına izin vermeden zamanı geldiğinde özgür..!! irademizle sandığagitmenin çözüm olduğuna inanıyorum.

Ancak yurdum insanının sandığa giderken BİAT”  kültürüyle giderse herhangi bir şeyin değişmeyeceği düşüncesinde olanlardanım.

Haksız mıyım..?

Eğer bir insana “BİAT” ederseniz onun hiçbir hatasını göremezsiniz. Birisine aşık olmak gibi bir şey bu… İnsan aşık olduğu kişinin yaptığı hataları görür mü.? Göremez, çünkü gözü kördür.

OysaSEVGİ” ile bağlanırsanız onun yaptığı hataları görür ve onun daha iyi olması için gerekirse onu hiç çekinmeden hiç KORKMADAN..! ikaz edersiniz..!

Tabii NORMALLEŞMEK” istiyorsak…..!