“Hükümet bizi hiçbir zaman ne bozguncu bir unsur ve ne de isyankâr bir halk olarak telâkki edemez ve etmemelidir. Çünkü gözleri önünde her gün yazılan, çizilen, ilân edilen Rum isteklerinin yanında bizimkiler bir hiç derece-sinde değil mi? Onların bağırması bir cürüm sayılmazken niçin biz kabahatli durumda olalım? 1951

Dr. Fazıl KÜÇÜK

           

Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi ‘Kıbrıs Dosyasına’ erişime izin vermiyor. 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleşen faşist darbe sırasında ölenler konusunda araştırma yapılmasına yasak getirilmiş oldu. Darbe sırasında ölenlere ilişkin Komisyona bilgi veren 155 kişinin dava açma olasılığına karşı yasaklama kararının alındığı belirtiliyor. Konuya ilişkin olarak Komisyona bilgi verenlerin hiçbir koşulda açıklanmasını istemedikleri kaydı ile dahi olsa da bilgileri verdiklerini açıklıyorlar.

Kıbrıs Dosyasının, Yunan Meclisine verilmesi halinde yasal önlem ve bilimsel araştırma zemininin de hazırlanmış olacağı belirtiliyor. Yaşananların bu kadar geç de olsa açıklanmasının oldukça anlamlı olduğunu düşünüyoruz. Darbe sırasında suç işlemiş olanların ölmesinin beklendiği ve bazı suçları onların üzerine yıkma çabası olduğu anlaşılıyor. Geçtiğimiz günlerde EOKA da görev alarak çok sayıda Türkü hangi yöntemlerle öldürdüklerini övünç kaynağı gibi açıklayan hayatta kalan son iki teröristin açıklamaları ibretliktir.  

Bir başka önemli husus ise 15 – 20 Temmuz 1974 tarihleri arasında yapılan katliamların bazıları kıyısından köşesinden biliniyor. Bunun ötesine geçilerek bilinmeyenlerin araştırılmasının istenmediği ortalıklara çıkıyor. Türk Hava Kuvvetlerine ait olduğu savı ile içinde iyi yetişmiş 28 adet Yunan komandosunun bulunduğu uçağın düşürülmesinin araştırılması engellenmek isteniyor.

Bu kişilerin aradan geçen 48 yıla karşın kemikleri bulunup 2022 yılı başlarında Yunanistan’a götürülerek toprağa verildiğini anımsatmak istiyoruz. Oğlunun düşürülen uçağın içinde olduğu savı ile hukuk mücadelesi başlatan bir babanın 21 Mart 1979 tarih ve 2658/79 dosya numarası ile Yunanistan Hükümetine karşı Yüksek Mahkemede açtığı tazminat davasını kazandığı biliniyor. Anılan kararda yaşananlardan Yunan Cuntasının sorumlu olduğuna vurgu yapılıyor. Bu karara karşın Rumların peşine takılan Yunanistan Türkiye’nin adada işgalci olduğunu söyleyebiliyor.

Gerçeklerin er veya geç ortalıklara çıkma gibi güzel bir yanının olduğu biliniyor. Rumlarla Yunanlıların gerçekleri daha uzun süre gizleyemeyecekleri yargı kararları ile gün ışığına çıkıyor. (Bu konuyu Bir Demet Yaşam Kitabımın 7. Cildinde ayrıntıları ile anlatıyorum.)

Yunanistan’ın Lefkoşa’daki işgüderi Youannis Papameletiu Rumlarla aralarındaki ilişkilere değinirken, “Daha önce olan ve şimdi yapmadığımız bir şey yok. İlişkilerimiz (ortak savunma sahası) doktrini tartışmasını yersiz kılacak derinlik ve düzeyde” diyor. Bu ilişkileri “kapalı kaplar teorisine” benzetiyor. Koşullar elverdiğinde müzakerelerin derhal başlayabilmesi için ilgiyi canlı tutmak gerekir. Kıbrıs Hükümetinin ileri götürdüğü oyun mantığı da budur diye konuşuyor.  Bu arada BM Genel Yazmanı Guterres tarafların uzlaşamaması nedeniyle ortam yaratamadığını söyleyerek seçenekli müzakere ortamı üzerinde çalışmalar yaptığını belirtiyor.

Bu arada bizler ne mi yapıyoruz? Kendi iç sıkıntılarımızı daha fazla zaman yitirmeden aşarak önümüzü görecek çalışmaları yapmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

Ahmet GÖKSAN
[email protected]