Bazı ilim erbabına göre mahşer gününün sorgusunda: Namazda duruş hâli, kıyamet gününde kulun Allah’ın huzurunda temsili hesap verme hâlindeki duruş şeklidir.

Kişi, mahşeri gününde Allah’ın huzuruna giderken maddi ve manevi kirlerden temizlenmiş olarak gitmeli. Onun için insan görünür ve görünmez kirlerden arınmalı. Abdest ya da gusül abdesti ile temizlenmeli. Kişi ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilmez. O nedenle kişi, ölüme hazırlıklı olur. Görünür ve görünmez pisliklerden temizlenmiş vaziyette durur. O hesap günü kişi, Allah’ın huzuruna hesap vermek için çağrıldığında der:

-Allah’ım, lütfunla huzuruna geldim. Senin rızanı kazanmak için fani dünyanın maddi ve manevi pisliklerinden uzak durdum. Yap dediklerini yaptım. Yapma dediklerini yapmadım. Emirlerin ile yasaklarına uydum.

Namaza niyet ederken; emrini yerine getirmek için Sana, itaatli davranmaya niyet ettim. Karar kıldım. El kaldırıp “Allah-u Ekber” tekbirin ile büyüklüğünü tasdik ettim. Yüceliğin karşısında boyun büktüm. Huzurunda el bağladım. Namaza dururken tekbirle el kaldırdığımda:

Ey büyük Allah’ım! Senden gayri her şeyi geride bıraktım. Senden gayri her şey fani! Ancak sensin baki! Senin rızana aykırı olan her şeyden sıyrıldım. Senin rahmetini umdum. Sevgini, rızanı, şefkatini, merhametini, bereketini, feyzini, yardımını, selametini, saadetini öne aldım. Bütün arzum, senin rahmetine kavuşmak ve rızana erişmektir.

Allah’ım, Senin öfkenden korktum. Rahmetini umdum. Gazabından, rahmetine sığındım. Öfkenden korktuğum için yasakladığın kötülüklerden uzak durdum.   Öfkenden kurtulup rahmetini elde etmek için yap dediğin iyilikleri yaptım. Haramların hesabı zor olur, dedim. Haramlardan uzak oldum. Helalin hesabı da olur, dedim. Kazanırken ve harcarken dikkat ettim. Kul, niyet ile kıyamda duruş hâlini bu şekilde arz ettikten sonra yüce Mevlâ buyurur:

-Açılsın bu kulumun hesap defteri.

Açılınca defter, kâr hanesinde iyi hâller. Zarar hanesinde kötü hâller kayıt altına alınmış. Kulun her eylemi ve her söylemi kudret kalemiyle yazılmış. İlahi kameralar kayıt altına almış. Bu hesapta hiç yanlışlık olur mu?

Namazda kişinin kıyamda duruş şekli ise; o hesap günü hesaba çekilirken duruş biçimidir. Allah, insana verdiği varlığı, yaşamı, kudreti, akılı niçin, nerede ve nasıl kullandığından sorguya çekecek.

O gün Allah, ilk önce kendine ait olan “Rab” lık hakkından sual edecek. Kul hakkı da denilen insan haklarından ve hayvan haklarından soracak. Sorguda kişi, hakları yerine getirirken adil davranıp davranmadığı sorulacak. Allah, dilerse kendine ait olan hakları af eder. Namaz kılmak, oruç tutmak vs. gibi ibadetler Allah haklarıdır. Kul hakları denilen insan haklarına gelince, Allah buyuracak:

-Hak sahipleri helalleşsin! Alacağı olan hakkını alsın! Kimsenin hakkı kimsede kalmasın, buyuracak.

Allah, af yetkisini hak sahibine tanımıştır. Hak sahibi, dilerse af eder. Buradaki af etmekten maksat hak sahibinin hakkından sarfı nazar etmesidir. Diğer bir deyişle, hakkından vaz geçmesi demektir. Hak sahibi af ederse; Allah af edeceğini bildiriyor. Hak sahibi hakkını bağışlamadıkça o kişi tecavüz ettiği hak karşılığı olan cezayı çeker. Hak sahibi, hakkından vaz geçerse hak sahibine, Allah hakkından vaz geçtiği ve Allah’ın kuluna hakkını helâl ettiği için lütfundan mükâfat verir.

Kişi, bu sorgular karşısında kıyamda takatsiz kalacak. Takatsizlikten, beli bükülüp eğilecek. Kişinin belinin büküldüğü durum, namazın rükûda duruş vaziyetidir. Kişi, rükûda Allah’ın ululuğunu tesbih eder. Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih eder.  Kişiye denilecek:

-Kalk ve doğrul. Bitmedi sorgun!

Kişi, rükûdan kıyama yeniden doğrulacak. Ama kişide, ayakta duracak hâl kalmayacak. Bu kez, secde biçiminde yüz üstü kapanacak. Hesap vermekten güçsüz düşen secde halinde:

-Allah’ım, Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim, diye Allah’ı tesbih edecek. Yine “Kalk!” denilecek. Hesabın bitmedi. Sorguya devam, buyrulacak.

Kişi, secde vaziyetinden kalkar gibi kalkmaya çalışırken ikinci secdenin tekrarında olduğu gibi hâlsizlikten yeniden yüz üstü kapanacak. Yine ayağa kaldırılacak. Sualler, devam edecek. 

Namazın rükünlerinden olan tahiyyatta okunan vacip hükümlerden Ettehıyyatü; Cenab-ı Mevlâ ile Peygamber Efendimizin karşılıklı mülakatları sırasında geçen bir konuşmadır.

Peygamberimiz, Allah-u Teâlâ’dan gelen ilhamla “Ettehıyyatü lillahi vesselavatü (Her türlü dua, sena (övgü) beden, mal, mülk, mal ve bedenle yapılan ibadetlerin tümü ancak Allah’a mahsustur. Ondan başkasına ibadet yapılamaz.” deyince;

Cenab-ı Mevlâ, Peygamberimizin bu sözüne karşılık:

-Esselamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi veberaketühü (Ey şanı yüce peygamber, Allah’ın selam, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun) buyurdu. Böylece, Hz. Peygamberimizi taltif etti.

Bunun üzerine Hz. Peygamber, Cenabı Allah’ın bu lütuf ve ihsanlarına diğer peygamberleri, melekleri ve iyi kulları da ortak ederek:

-Esselamü aleyna ve âlâ ibadillahissalihın (Allah’ın rahmeti bize ve bütün iyi kulların üzerine olsun) dedi.  Allah ile Hz. Peygamberin bu karşılıklı konuşmalarından namazda okunması vacip olan ettehıyyatü oluştu.

Kişi, sorgusunda yorgunluktan diz çöker. İşte bu, namazın tahiyyatta oturuş biçimidir. Kişi, namazda tahiyyatta oturduğu gibi Allah’a hamd eder. Şükür eder. Resulüne salavat getirir. Allah’tan af diler:

-Allah’ım, senin sorguna dayanacak mecalim yok. Senin, gazabından senin rahmetine sığınıyorum, der. Sorgudan kurtulunca, önce sağına ve soluna selam verir. Kişi, böylece kurtuluşun belgesini alır. Devamı var.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!