Sağlık, insanın en temel hakkı…
Ancak, bu kutsal alan, son yıllarda sermayenin gölgesinde bir savaş alanına dönüştü…
Kapitalizmin sağlık sektörüne sızması, hastanelerden ilaç endüstrisine, medikal teknolojiden özel sağlık sigortalarına kadar her alanda kendini gösteriyor…
Peki, bu manipülasyonlar nasıl işliyor ve bizler, yani toplum olarak, bu oyunda nerede duruyoruz?..
Hastaneler: Ticarethane mi, şifa merkezi mi?
Özel hastanelerin yükselişi, sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırdı gibi görünse de, bu bir yanılsama olabilir…
Zincir hastaneler, kâr odaklı bir yaklaşımla hastaları "müşteri" olarak görmeye başladı…
Acil serviste bile "önce muayene ücreti" sorusuyla karşılaşan hastalar, sağlık hizmetinin bir meta haline geldiğini hissediyor…
Check-up paketleri, gereksiz tetkikler ve abartılı tedavi önerileri, sermayenin kâr hırsını sağlık hizmetinin önüne koyuyor…
Hasta memnuniyeti değil, fatura büyüklüğü öncelik haline geldi…
İlaç Endüstrisi: Hayat mı kurtarıyor, bağımlılık mı yaratıyor?
İlaç sektörü, sermayenin manipülasyonunun en net göründüğü alanlardan biri…
Yeni bir ilacın piyasaya sürülmesi, çoğu zaman bilimsel bir ihtiyaçtan değil, patent sürelerinin dolması ya da kâr marjlarının artırılması ihtiyacından kaynaklanıyor…
Gereksiz antibiyotik reçeteleri, bağımlılık yapan ilaçların yaygınlaşması ve jenerik ilaçlara karşı yürütülen karalama kampanyaları, bu sektörün karanlık yüzünü ortaya koyuyor…
Hastalar, tedavi olmaktan çok bir tüketim döngüsüne hapsediliyor…
Medikal Teknoloji ve Tanı Furyası
Gelişen teknoloji, sağlıkta devrim yaratmalıydı, değil mi?..
Ancak, yüksek maliyetli cihazlar ve tanı yöntemleri, çoğu zaman ihtiyaçtan değil, prestij ve kâr için kullanılıyor…
Bir MR ya da tomografi, gerçekten gerekli mi, yoksa hastanenin cihaz amortismanını hızlandırmak için mi isteniyor?..
Bu soruyu sormak bile, sistemin sorgulanmasını zorlaştıran bir tabu haline geldi…
Sağlıkta Özelleştirme ve Eşitsizlik
Sağlıkta özelleştirme, hizmet kalitesini artıracağı iddiasıyla savunuldu…
Ancak gerçekte, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu derinleştirdi…
Özel sigorta şirketleri, kârlarını maksimize etmek için yüksek primler talep ederken, düşük gelirli vatandaşlar kamu hastanelerinin sınırlı imkanlarına mahkûm ediliyor…
Bu, sağlıkta adaletsiz bir kast sistemi yaratıyor…
Peki, ne yapmalı?
Sağlık sektöründe sermayenin manipülasyonlarına karşı durmak, önce farkındalıkla başlar…
Hekimler olarak bizler, etik değerlerimizi sermayenin baskısına karşı koruyarak bu mücadelede ön safta yer almalıyız…
Toplum olarak ise sağlık hizmetini bir hak olarak talep etmeli, gereksiz tüketim tuzağına düşmemeliyiz…
Devlet, sağlık politikalarını kâr odaklı değil, insan odaklı tasarlamalı; kamu hastaneleri güçlendirilmeli, ilaç ve medikal teknoloji sektörleri sıkı denetime tabi tutulmalı…
Sağlık, bir meta değil, bir haktır…
Sermayenin gölgesinden kurtarmak için hepimize görev düşüyor…
Unutmayalım: Şifa, kârın değil, insanlığın hizmetindedir…
DEMİŞ Kİ…
“Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh/ Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salâh.”
-HEKİM ve şair Abdülhak Molla