Kelimeler arasında belki de en kısası, sadece iki harften ibaret olan “Hayır”dır. Ama bu kısacık kelime, nedense pek çoğumuzun dilinin ucunda takılı kalır. Kısa huzursuzluktan kaçınmak adına “Evet” deriz; oysa o 'evet'in bedeli, içimizde biriken görünmez bir yorgunluk dalgasına dönüşür.
Bu yorgunluk, sevilme arzumuz ve dışlanma korkumuz yüzünden başlar. Her ricaya olumlu yanıt vermek, bir süre sonra bize takılan bir madalya değil, omuzlarımıza çöken ağır bir yüke dönüşür. Başkalarını kendi önceliklerimizin önüne koyar, kendi enerjimizi tüketiriz.
Asıl ironi şuradadır: Başkalarına sürekli “Evet” diyen kişi, farkında olmadan kendine “Hayır” demektedir. Kendi dinlenme hakkına, kendi sınırlarına. Tükenmiş bir ruhla kimseye gerçek bir fayda sağlayamayız.
“Hayır” demek, ne kabalık ne de bencilliktir; aksine, kişinin kendine ve zamanına duyduğu saygının nazik bir ifadesidir. Bu, “Benim de kaynaklarım sınırlı” demenin yetişkinliğidir.
Belki de bu döngüyü kırmak için büyük adımlara gerek yok. İstemediğimiz bir şeye açıklama yapmadan, nazikçe “Şu an gerçekten uygun değilim, teşekkür ederim” demekle başlayabiliriz. Kendimize “Evet” dediğimizde, başkalarına vereceğimiz şeyin kalitesi de artacaktır. Bugün, bu görünmez yükü atmak için o iki harfli kelimeyi cesaretle fısıldayalım.