Hayatın ağırlığını omuzlarında hissetmek, insanın karşılaştığı ilk anda korkutucu gelir. Fakat bu ağırlık, aynı zamanda büyümenin en belirgin işaretidir. Başlangıçta “Artık büyüdüm, her şeyi yapabilirim.” hissi verse de, zamanla yerini yıkıcı bir döngüye bırakır.
Çocukken hepimiz, büyümenin zorluğundan habersiz, dertsiz bir hayal dünyasında yaşardık. Yaş ilerledikçe o hayal âleminden çıkıp, büyümenin ağırlığıyla yüzleşmek insanı sarsar. Çünkü büyümek; yalnızca yaş almak değil, yük almak, kabullenmek ve dayanmayı öğretir.
Büyümenin zorluğu, hem yoran hem de olgunlaştıran bir süreçtir. İlk zamanlarda insan, “Artık güçlüyüm, her şeyi başarabilirim.” yanılgısına kapılır. Bu güç zehirlenmesi, sanki hayatın kontrolünü tamamen ele almışsın gibi hissettirir. Ancak zaman ilerledikçe o yoğun duygu yavaş yavaş söner ve yerini daha ağır, daha yorucu bir gerçeğe bırakır.
Çünkü büyüdükçe insan güç dediği şeyin, yalnızca sorumlulukların getirdiği yük olduğunu fark eder. Ve o sorumluluklar arttıkça, baştaki o parlak his kaybolur; yerine insanı tüketen döngü yerleşir.
Yine de tüm bu döngünün içinde, bazen küçük bir an, kısa bir sessizlik ya da unutulmuş bir hayal bize hatırlatır. Büyümek ne kadar zor olsa da, yaşamayı anlamlandıran şey çoğu zaman bu zorluktur.