Hukukun evrensel ilke ve esasları, normlar hiyerarşisinin zirvesindedir. Hukukun esası adalet, eşitlik ve korumaktır. Toplumsal uyum, güven, huzur, hakkaniyet “hukuk” iledir. Toplumların istiklali, istikbali ve istikrarı hukukçularına bağlıdır. Toplumun ufku açan, geleceğe ümitle, güvenle bakmasını sağlayan hukukçulardır. Ne mutlu devletinin bekası için halkının güvenle, ümitle geleceğe bakmasını sağlayan hukukçulara… Ne mutlu adaletle, merhametle hüküm veren hukukçusunu yetiştiren toplumlara… Bir toplumun gelişimi, açılımı, atılımı, huzuru “hukuk” gücüyledir. Hukuki kurallara uyum ailede başlar, okulda pekişir, sosyal hayatta kemale erer. Aksi, hezeyandır.

Hukuki kurallar kendi özelinde eşit ve adil değer bulmadıkça masum, mazlum insanlar mahzun, mağdur olurlar. Ceza müessesesi kadar af da hukukun önemli unsurudur. Ailenin çöküşü aile içi adaletin savsaklandığı zaman başlar. İyilik ya da kötülük hukukun üstünlüğünde değer bulur. Bir insanı haklarından mahrum bırakmak vicdanları kanatır. Devletine, milletine, ailesine, anasına, atasına, evladına karşı sorumluyum diyen adil, eşit ve merhametli davranmaya mecbur. Kendisini seven, istiklalini, istikbalini düşünen merhametli ve adil olmak zorunda… Vicdan azabı kızgın kordan beterdir. Kim, bedenine kızgın kor değsin ister? Dinsel yaşamda güven, huzur dini anlayışın doğrusu iledir. Dinsel anlayışta bidat, hurafe gibi muzır bilgiler “fıkhla” öğrenilir. Toplulukların dinsel zaviyeden ufkunu açan, zihinleri hurafelerden-batıl inançtan arındıran fıkıhçılardır.

Fıkıhçıların dini hükümleri aydınlatmadaki kifayetsizlikleri zihinleri kirlendirir. Dinde nelerin doğru, nelerin yanlış olduğu hususunda toplumları aydınlatan fıkıhçılardır. Fıkıh ilmi gelişen, oluşan olguların muamelata uygunluğunda içtihat, kıyas gibi “edill-i şeriye” mucibi yeni görüşlere ihtiyaç duyulabilir. 1980’li Yılların ikinci yarısında “Zorunlu Tasarruf “ uygulamasını yürürlükten kalkmasına rağmen hâlâ helal mi, haram mı idi tartışmaları zaman zaman baş göstermekte. Günümüzde benzeri bir tartışma da 2017 yılında uygulamaya başlanan “promosyon” konusu bazıları açısından izaha muhtaç… Benzeri pek çok konu Müslümanların zihnini helal, haram niteliyle kurcalamakta… Müslümanın güncel yaşamını helal, haram şüphesinden arındıracak fıkıhçılardır.

Fıkıhçılar, fıkhi konularda görüş belirtirken coğrafi, sosyal, iktisadi, mevzuları kendi özelinde hukuki yükümlülükleri dikkate alarak belirtmekle mükellefler. Aksinde Kur’an’ın helalleri haram, haramları helal etmeyin hükmüne rağmen helalleri haram, haramları helallerle karıştırma riski doğabilir. Çalıştığım Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Kırka İşletmesinde İnsan Kaynakları Müdürlüğüm zamanı Disiplin Kurulu Üyesi idim. Ayrıca pek çok vakıada soruşturmacı atandım. Hiçbir olayda tarafları yeterince dinlemedikçe, gerekli delilleri toplamadıkça kişilere müdafaa hakkı sağlamadıkça taraflarla ilgili haklı, haksız yargısında bulunmadım. Tarafları hak sahibinin rızasıyla uzlaştırak cihetini yeğledim.

Ceza öngörüldüğünde suçun nispetinde orantıyı aşmadım. İfrat veya tefritten kaçındım. Devletimizin İş ve Sosyal Güvenlik Kanunları hep düsturum oldu. Ayrıca, Allah’ın, Hz. Davut’a: “Ya Davut, tarafları dinlemedikçe karar verme. Bir daha tek taraflı karar verirsen seni peygamberlik defterinden silerim.” uyarısı şiarım oldu. Meselenin ahirinde “Keşke” dememek için yasal mevzuattan ayrılmadım. Tarafların nüfuzu ne olursa olsun aldırmadan hakkaniyetin tecellisinde gücümü hep yasalardan aldım. Aracı girenlere Peygamber’in kızım Fatma’da olsa adaletle hükmederim duruşu idealimdi. Devletimin yasaları ilkelerimdi. Hiçbir kararım sonradan bozulmadı.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ-13 ARALIK 2025 / Milli irade gazetesi