İki kuş türünden biri gül dalında… Diğeri leş başında… Gül dalına konmuş gül kokuları arsında şakıyan bülbül… Ötekisi, gagası pisliğe bulanmış pis kokular içerisinde leşe çökmüş akbaba… Her ikisi de yaratılış icabı mizacına uygun yaşamda. İkisi de, insanlığa örnek hizmete. Bunların benzerleri sayılmayacak kadar çok. Herkes aklı nispetinde bu kuşların hâlinden dersini almalı. Almalı ki, insanlığa fayda ya da zararının idrakinde olmalı…Ne bülbül iki canlı, ne de akbaba yarım canlıdır. Kendilerine yaşamı güzelleştirme özellikte vasıflar verilmiş. Hangisinin daha değerli olduğunu ancak Allah bilir. İnsan için önemli olan bu iki canlının hayat mücadelesinden ders çıkarıp kendi yaşam tarzına çeki düzen vermek.

Bülbülün doğaya katkısını hafife almayın.  Hele akbabayı hiç aşağılamayın. Akbabanın gagasına bulaşmış pislikle diğer canlıların sağlığına sağladığı faydayı küçümsemeyin. Hayvanın pisliğe bulaşması ile insanın pisliğe bulaşması kıyas kabul etmez. İnsan pisliğe bulaşmaya görsün. İnsanın bulaştığı pislikten kasıt, başkalarının hak ve hukukuna tecavüzdür. Allah, hiçbir kulunu kul hakkıyla huzuru mahşerde görmek istemiyor. Allah: “Kimse, kul hakkıyla karşıma gelmesin” buyuruyor. Hak sahibi hakkından feragat etmedikçe Allah affını devreye sokmuyor. Allah, af edicidir. Affedeni sever.Ama hiçbir mağdura, hak tecavüzcüsüne hakkını helal etmesi bağlamında baskı yapmaz. Haktan feragat sadece hak sahibine tanınmış. Bir başkasının baskı yapmasına da müsaade etmez. Hak sahibini yüce mahkemede tam yetkili addetmiş.

Akbabanın görevi pisliği ortadan kaldırarak doğayı temizlemektir. Mikropların çoğalmasını önlemektir. Ortamı pislikten arındırarak daha temiz bir dünya dizaynına katkı yapmaktır. Bülbülün vazifesi ise, iyilik ve güzelliklerin insan hayatı için önemine dikkat çekmektir. Detayda, her iki kuş cinsinin hayat mücadelesi daha temiz ve daha güzel bir dünya oluşumu için çalışmak. İşin özü Allah, hiçbir kişiye bir başkasını incitme yetkisi vermiyor. İnciten incinir, buyuruyor. Allah, kendisi ile alakalı haklardan şirki af etmeyeceğini beyan buyuruyor.Bu beyanla Allah eş, benzer, ortak ve kusur hâli kabul etmediğini kitabı Kur’an’da bildiriyor. Kendisinin bildirdiği şekilde kendisine iman edenleri cennet nimetleri ile buluşturacağını vaat ediyor. Allah, vadinden dönmez. Hiç kimsenin de vaadinden dönmesini hoş karşılamaz.

Allah, insandan ne istiyor? İnsan, Allah’tan ne istiyor? İnsanın kendisine sorması gereken en önemli iki soru, bu sorulardır. İnsan, bu iki sorunun cevabını bulup anlamınca davranış sergilediğinde her iki dünya saadetine kavuşup başına gelebilecek sıkıntıların önüne set çekmiş olacaktır. İnsan için en büyük başarı da budur. Kendisi ve Rabbi ile barışık yaşamak isteyen bu iki sorunun yanıtını bulmaya mecbur. Rab, aksinde suçlu kulunu cezalandıracaktır. Rabbin kulundan en çok istediği; kulunun kendisini Kur’an’da tanıttığı şekilde tanıması ve bilmesidir. Rabbini bilmeyen kendini, kendini bilmeyen de Rabbini bilmez. Rabbini ve kendini bilmeyen, bütün âlemlerin tüm bilgilerini bilse ne fayda?

Allah, hiçbir mahlûkunun suçlu duruma düşmesini dilemez. Suçu, kul işler. Allah, hiçbir kulunu suçlu duruma düşürmek için tuzak kurmaz. Allah, masumları suçlu duruma düşürmek için tuzak kuranların tuzaklarını boşa çıkartan tuzaklar kurar. Rabbini ve kendini bilen insan hiçbir pisliğe bulaşmaz. Pisliklerin hayat bulmasına fırsat vermez. Müslüman, temizdir. Temiz kalmaya da mecburdur. Müslüman’ın İslam kişiliği kirlenmeye başladığında Müslüman kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Müslümanın dünyasında kişilik ve kimliğini kirletecek pislikler olmaz. Bir bağa ya gül kokuları ya da leş kokuları hâkimdir. İki zıt koku bir arada bulunmaz. Biri diğerine hayat hakkı tanımaz.

Müslümanın dünyasında da iki zıt vasıf bulunmaz. Hele İslam kimliğine bulaşacak pisliğe asla tahammül olmaz.  Allah, temizdir. Temizleri sever. Bu ilke nedeniyle Müslüman temizdir, temiz olmaya da mecbur. İslam, suç ve suçlu üretmez. Suçlu olmasın diye suçları ortadan kaldırır. Suçu önceden tanımlamıştır. Suç isnat etmez. Suçsuza, suç isnadı İslam’a göre iftira olur. İlk insandan son insana tüm insanlar kendi ilahi dinlerin din süreçleri esaslarınca “Mahkemeyi Kübra’da” yargılanırlar. Nihayetinde herkes müstahakkına kavuşur. Müslüman kadir kıymet bilir. Kendine bahşedilen nimetlere karşılık Rabbine müteşekkir olur.Müslüman, iki ahvalde çevresine örnek yaşam sergiler. Birisi pislikleri ortadan kaldırmak,diğeri iyilikleri hayata geçirmekle…

Müslüman öyle bir hayat yaşamalı ki akbaba da,  bülbül de onun hâlinden ibret almalı. Müslümanın tutum ve davranışından kötü koku sadır olmaz. Müslümanın her hâlinden gül kokuları gibi huzur ve güven veren güzellikler yansır. Gülün güzelliği de, leşin pis kokusu da insani duyu organlarına göredir. Leşin değerini akbaba, gülün kıymetini bülbül bilir. Her ikisi de Rab’ın kendilerine tanıdığı yaşam hakkı hudutlarında yaşamlarını idame ettirirler. Bu durumlar onların asli vazifeleridir. Padişah, Mecnun’u hâli perişan vaziyette Leyla’yı ararken görünce getirin şu Leyla’yı, nasıl bir Leyla imiş görelim, der.  Padişah, Leyla’yı gördüğünde: “O Mecnun, bu kara-kuru kız için mi, perişan vaziyet almış.” deyince, Leyla: “Sen, Leyla’nın değerini ne bilirsin? Leyla’nın değerini ancak Mecnun bilir.” der. 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 09 HAZİRAN 2022 / Milli irade