Anlattığım bu hikâye hayal ürünü değildir. Yaşadığım bir olaydan gerçek kesittir. Bu hikâyeyi doğaçlama ve fabl sanatıyla anlatmak istiyorum. Hikâyenin devamında sarı köpeğe dedim:

-Atlarla aranızda böyle bir konuşma mı geçti? Köpek:

-Evet, geçti. Deyince, dedim:

-Kefil olsan da, olmasan da endişe etme. Onları asla dövmem. Bizim gözümüzde hayvanlar masum varlıktır. Masum birisine zarar verilir mi? Masumlara zarar verenler felaketini beklesinler! Hayvanlar dövülmez. Hayvana ve mazluma zulüm yapılmaz. Esasında hiçbir varlığa zulüm yapılmaz.

Allah, insanı hayvan dövmek için yaratmadı. İnsanı, insan dövmek için de yaratmadı. Allah insanlığı, kâinatı ve hayvanları güzel ve huzurlu yaşam için yarattı. Hayvanlar, merhametle sevilir. İnsanların hayvanlara karşı en mühim vazifesi olanlara yaşamı kolaylaştırmaktır. Kendi yaşamlarının kolaylığı için de onlardan makul ölçülerde istifade etmektir.

 Atlar ve sen, birer hayvan da olsanız Allah’ın insanlara birer emaneti olduğunuzu unutmayın. Biz, insanlar size nasıl muamele edersek Allah da bize öyle muamele eder. Atlar, ben böyle söyleyince ikisi birlikte yüzüme baktılar. Baktıklarında gözlerinden yaşların aktığını gördüm. O zaman yüreğimdeki yağların eridiğini hissettim. Kendi, kendime dedim:

-Ya ilk öfke ile bu hayvanları bir yere bağlayıp dövmüş olsaydım, kendimi nasıl af ederdim? İnsan, insafı unutmamalı. İşinde prensipli olmalı. Yardımı daim Allah’tan istemeli. Allah, dilerse atı, iti insana yardımcı yaptığı gibi insana da; ata ve ite yardım ettirir. Peki, dedim:

-İyi ki, kendi tarlamıza gittiniz. Oradaki ekinden yediniz. Ya başkasının tarlasına gidip de başkasının ekininden yeseydiniz haram olacaktı. Başkasının malına zarar verecektiniz. Bir başkasının çocuklarının hakkını yemiş olacaktınız? Öyle olsaydı ben vebalde kalırdım. Onun hesabını bir gün benden sorarlardı. Başkasının malına zarar vermediğiniz için size minnettarım. Köpek ve atlar birlikte dediler:

            -Babanız, bize sürekli tembihliyor. Sakın ha, bir başkasının hakkına tecavüz etmeyin. Benim, çocuklarımın ve kendinizin de kursağına haram lokma girmesin. Haramın hayrı olmaz, diyor. Baban, bizim sahibimiz olarak bize böyle ikazda bulunurken biz bir başkasının malını nasıl yeriz.

Muzaffer Ağa, bizim karnımızı doyuruyor. Tımarımızı yapıyor. Sıcaktan, soğuktan ve başkalarının zararından koruyor. Hem kendisi ve hem de bizim için çalışıyor. Biz, hayvanda olsa sahibimize nankörlük yapmayız. Bizim ahlâkımızda ihanet yoktur. At ve it ile karşılıklı konuşmalar, tarlaya gelinceye kadar sürdü. Babam, önce geç geldiğimize kızdı. Dizginlerin kopuk olduğunu görünce ayranı tümden kabardı. Babam söylüyor, ben dinliyordum. Ne kadar öfkeli söylese de, sözüne küfür ve hakaret karıştırmazdı. İnsanı rencide edici kötü söz söylemezdi. Ağzından çıkanı kulağı duyardı.

Kısa bir süre sonra da kardeşim falakayı getirdi. Atları ekin makinasına koştular. Kardeşim, makinanın ön oturağında atları yönlendiriyordu. Babam da, arka oturakta biçilen ekinleri makinanın arkasından dışarı itiyordu. Ben de, babamın makinadan ittiği ekinleri desteliyordum. Yaklaşık kırk dakikada biçim bitti. Bu tarlamız dört dekarlık bir alandı. Tırpanla biçilse üç kişi saatlerce uğraşırdı.

1990’lı yıllardan sonra ekin makinaları antika oldu. O nedenle, ekin makinasını tasvir etmekte fayda var. Ekin makinaları mekanik sistemde çalışır. Hayvan ya da traktörün çekmesiyle işlev kazanır. Metal ve ahşap yapılıdır. Makinanın haznesini çevreleyen aksam ile hazneden ekinlerin dışa atıldığı kapak ahşaptı. Önemli fonksiyon içeren kelebek de ahşaptı. Taban saçtı. Kelebeğin fonksiyonu ekin içerisinde ilerlerken kelebeğin kanatlarından birisi bıçağının önüne ekinleri yatırır. Bıçak da ekinleri keserdi. Kesilen ekinleri kelebeğin bir başka kanadı bıçağın ağzından çekerdi. Diğer kanadı ise bıçağın ağzından çekilen ekinleri hazneye atardı. Kelebek denilen mekanizma yatay dizayn edilmiş dört kanatlı bir aparattı. Sistem düzenli işlemediğinde ekinler her tarafa istenmedik biçimde dağılırdı. Bu durum ekonomik telefe yol açar. Bu da bir yıllık beklentinin fiyasko ile sonuçlanması demektir. Çiftçinin alın teri denilen faaliyeti böyle sürer gider. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşanların korkulu rüyası “afetler” dir. Toplu imhalar bu işlerin felaketidir. Mevsim durumuna göre mahsul ve mamullerin verimi değişir.

O günlerden bugünlere geldik ama neler gördük, neler geçirdik. Rahmetli babam, 1928 yılı doğumlu. 2001 Yılı Mart ayının 12 inci gecesi eceli ile hakka yürüdü.  Babam, prensip sahibi idi. Her sabah, sabah ezanından önce kalkar. Sabah namazını kılardı. Sabah namazından sonra hayvanlara bakım yapardı. Hayvanlarla alâkası bitince eve gelir kahvaltısını yapardı. Kahvaltıyı müteakiben günlük işine başlardı. İstisnai durumlarda akşam namazı vaktine kadar işiyle uğraşırdı. Akşam namazını müteakiben akşam yemeğini yer ve yatsı namazı için camiye giderdi. Yatsı namazı sonrası, köy odası ya da köy kahvesine gider arkadaşları ile bir süre otururdu. Müstesna zamanlarda ise her akşam saat 23.00’ sularında istirahate çekilirdi. Bize de, o saatlerde yattığımızda erken kalkacağımızı söylerdi:

-Allah, gündüzleri çalışmak ve geceleri istirahat için yaratmış. İşi gece olanlara sözüm yok. İnsan, mutlak çalışmalı. Başkalarına muhtaç olmamak için çok çalışmalı. Erken kalkanın rızkını Allah erken ve bereketlisinden verir, derdi.

Babamın amentüye imanı tamdı. İslam’ın beş şartına inanır ve yaşardı. 32 Farzı ve namazda okunacakları bilirdi.  Allah amellerini makbul dualarını kabul etsin.

İnsan, bu dünyaya ölmek ve imtihan olmak için gelir. Allah’a niyaz hâlinde olmalı. Dünyanın mülkiyetini kimseye vermezler. Hiç kimse de bunu üzerine alacak gücü yoktur.

Kardeşim, babamın vefatından yaklaşık 18 yıl sonra, 17 Temmuz 2018 gecesi elim bir kaza sonucu hakkın rahmetine kavuştu. Esas doğum tarihi 1960’ın Eylül’ü idi. Mekânı cennet olsun. Varsa Allah taksiratını af etsin. Amentüye inanan cümle âlem vefat etmişlere Allah rahmet eylesin! Mekânları cennet olsun!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!