Sabır sıfır, öfke sınırsız, güç kullanımı sorumsuz ve insanlığı kontrolsüz vicdan yoksunu insancıklar şunu bilmeli. Erdemli, insaf sahibi kişiler büyükle küçüğü bilen şefkatli, merhametli, saygın ve itibarlı insanlardır.   

 

Bir olay, kolluk kuvvetlerine ve yargıya intikal etmişse yargı dışında olanlar sukut hâlini alırlar. Dava süreci başlamış. Hukuk mercileri, meseleye el koymuşsa kararı saygı ile beklemek ehven olandır. Mahkemenin nihai kararına kadar konuyla alâkalı söz söylemek doğru olmaz. Hukukun üstünlüğüne inanmışlar nerede durması ve nasıl hareket etmesini bilirler.

 

Adaletin varlığı kişi veya toplumun huzur, barış, uzlaşı ve güvenliğin garantörüdür. Hadise, adaletin terazisinde iken olayın boyutlarını sorumsuz biçimde sağa ya da sola çekmeye çalışmak yersiz ve hadsizlik olur. Toplumlarda adaletin yanında ahlaki, erdemlik, vicdani, insani,  sosyolojik, psikolojik, ananevi, geleneksel, kültürel ve görgü kuralları denilen değerler vardır. Toplumları kokuşmuşluktan kurtaran bu değerlere her bireyin sahip çıkması geçmiş ve geleceğe dair birer ahde vefadır. 

 

Sosyal medya ve sosyal çevrede bazı ana, baba ve yaşlıların dövüldüklerine dair pek çok söylenti ve iddialar var. Kerhen de olsa, duyum alıyoruz.  Böyle hadislerle ilgili olarak İslam Peygamberi: “Küçüklere şefkat göstermeyen ve büyüklerinin kadrini bilmeyen bizden değildir… Yaşından dolayı yaşlıya hürmet edene Allah yaşlılığında hürmet edecek kimseler nasip eder.” buyuruyor. Hamileler, kocasız kadınlar, öksüzler, yetimler, yaşlılar, garipler, engelliler, çocuklar, mağdurlar ve mazlumlar toplumlara Mevla’nın birer emanetidir. Böyle kişilerin haklarına saldırı geçmiş ve geleceğe en büyük ihanettir.  Kendisini savunacak durumda olmayan bu insanları sahiplenmek huzur, sağlık, şefkat ve bereketin kaynağıdır. İlahi merhamet, rahmet, huzur ve berekete sebeptir.

 

Densiz davranışlardan “hiddet ve şiddet” neyin ürünüdür? Yaşlı insanlara karşı sınır tanımayan hınç ve öfke neyin, nesidir? Pervazsız insancıklar nasıl böyle yetiştiler? Bu tiplerin insaf genlerine hangi kin ve öfke zehri zerk edildi? Azgınlık ve şımarıklık toplumları germekte… Toplumsal tahrik ve tacize neden olmakta... Yaşlılara, hiçbir zaman potansiyel suçlu gözüyle bakılamaz. Tarihsel süreçte büyüklere saygı, küçüklere sevgiyle yaklaşmak milli ve dini düsturdur. Anne, baba, her hangi bir yaşlı, engelli, hamile, mağdur ile masuma vurulan her tokat, her yumruk, her tekme, her diz, kafa veya hakaret sanki toplumun akli izanına vurulmuşçasına erdemli insanların zülfü yârine dokunur.  Savaşlarda bile yaşlılara yapılan saldırılar insanlık suçu addedilirken bu yaşanan vahşet ve kaprisler neyin nesi?

 

Beyler! Sosyal çevre kontrolü, erdemlik, ahlak, terbiye ve eğitim denilen şey nedir? Bu değerlerin ağırlığı büyüklere saygı, küçüklere sevgi ve akranlarla hasbıhaldir. Ne yazık ki, bu değerleri yitirmiş ya da topluma aidiyetliğini kaybetmiş tutum ve davranışlar hazin değil mi? Toplumlar, kendi değerlerine saygın gözle bakanlara layık olduğu değeri verirler. Toplumlar, değerlerine saygılı davranan şahsiyetlere yakışan iltifatı yapmaktan çekinmezler. Yazarlar, sanatçılar ve kanaat önderleri toplumlarının gözü ile kulağıdır. Hislerinin dilidir. Toplum, değerleriyle öz deşmeyen, derdiyle dertlenmeyen, haliyle hâllenmeyeni toplum asla asli mevkiine oturtmaz. Toplum insanı olmak yaşlılara, çocuklara, kimsesizlere, mağdur ve mazlumlara hoşgörüyle yaklaşmakla olur.

 

Duymayan duysun! Bilmeyen bilsin! Okumayan okusun!  Toplumsal barış, huzur, hoşgörü ve uzlaşı için her insan vicdan ve insaf sahibi olmaya mecbur. Şöyle bir hikâye ile yazıma devam etmek istiyorum. Her kuşun bir akrebi vardır, derler. Günün birinde bir serçe kuşu,  yavrularına yiyecek getirmek için yuvasından ayrılır. Kuş, korunma maksatlı yuvasını kayalıkların tepesine yapmış. Görenler bilirler, kuşlar mümkün oldukça başkalarının ulaşması zor yerlere yuva yaparlar. Kuş, geri döndüğünde yuvasındaki yavrularını yutmak üzere saldırıya geçmiş bir ejderha görür. Kuş yavruları: “Kurtar bizi anne, bu canavardan” diye bağrışırlar.  Çırpınmak ve çığlık atmaktan başka çaresi olmayan anne kuş, ejderhaya ne kadar yalvarıp yakardıysa fayda etmemiş. Laftan ve hâlden anlamayan vicdansız ejderha, kuş yavrularını yutacak üzere. Kuş, çaresiz bir şekilde yavrularının etrafında dolaşırken yerde yürümekte olan bir akrep görmüş. Kuş, canhıraş bir şekilde yere inip akrebi aldığı gibi tekrar havalanmış. Yükselip yuvasına varmış. Tam yavruyu yutmak için ağzını açmış ejderhanın boğazına akrebi bırakmış. Akrep, ejderhanın gırtlağına yapışıp onu zehirlemiş.

 

Zehirlenen ejderha kısa bir süre sonra yükseklerden alçaklara ölü vaziyette düşer. Sonunun bu ejderha gibi olmasını istemeyen küçük bir akrebin koskoca bir ejderhayı tepe taklak yükseklerden aşağılara düşürebileceği anı ve hâli unutmasın.  Toplumsal sevgi, saygı, barış, güven, huzur ve uzlaşı anlayışını dinamik tutmak erdemli toplumların vasfıdır. Bu bir öykü... Yaşanmış ya da yaşanmamış. Önemli olan hikâyelerden ders çıkarıp gerekli ibreti almaktır.

 

Siz, siz olun! Anne, baba, yaşlı, engelli, garip, yoksul, mağdur ve mazlumların gerçek değerlerinin Allah’ın yanında nasıl olduğunu düşünün. Eskiler derlerdi: “anne, baba veya yaşlılara el kalkmaz. Onlara, kalkan eli Allah taş yapar.” derlerdi. Onlar, Allah’ın nazlı ve kahırlı kullarıdır. Onların, kahır denilen üzüntülü vaziyetleri Allah’ın öfkesini kabartır. Bir insanın korunması gereken en önemli korku; Allah korkusudur.

 

Allah’ın nazlı ve kahırlı kulları, Allah’ın nazarı ile bakarlar. İsra suresinde, Allah: “Rabbin… Anaya, babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya ikisi yanında ihtiyarlık yaşına ulaşırlarsa, sakın onlara “öf” bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle… Onlara merhametle tevazu kanadını ger ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” buyuruyor. Mağdur ve mazlumları sahipsiz zannetme… Onlar, Allah’ın değer verdiği kullarıdır. Ey hiddetli ve şiddetli adam! Durum, böyle iken ne oldum demeden yarın ne olacağını düşünmek zorundasın. Bugünkü hiddet ve şiddetine aldanma. Gün olup belinin büküldüğü, dizlerinin tutmadığı ve ağlamaktan başka bir şeye muktedir olmadığın hâli düşün ve kendine gel.  

 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun, hoşça kalın! Dostça kalın!