Bazı diziler sadece izlenmez, yaşanır. “Breaking Bad” de onlardan biri. Kimya öğretmeni Walter White’ın, ölümcül hastalığını öğrendikten sonra uyuşturucu baronuna dönüşmesini izlemek, izleyiciye hem büyüleyici hem rahatsız edici bir deneyim sunuyor. Peki bu diziyi izleyen biri zarar mı görür? Yoksa ders mi çıkarır?

İlk bakışta “Breaking Bad”, adrenalin dolu bir suç hikâyesi gibi durabilir. Ancak dikkatli bakan için bu dizi, sistemin açmazlarını, ahlakın esnekliğini ve insanın karanlık doğasını gözler önüne seriyor. Walter White, kötü bir adam mıydı, yoksa koşulların sürüklediği biri mi? İşte dizinin asıl büyüsü burada başlıyor: İzleyiciyi sorgulatıyor. İyiyle kötüyü ayırt etmek artık o kadar kolay değil.

Bazıları için bu karmaşa tehlikeli olabilir. Suçu, gücü, intikamı “cool” bulan zihinler için Walter White bir kahramana dönüşebilir. Ama bu yüzeysel bakış açısı, dizinin asıl derinliğini kaçırmaktır. Çünkü “Breaking Bad”, her bölümde bize şu soruyu fısıldar: "Bir insan ne zaman kötü olur?"

Bu diziyi izleyen kişi, karakterin içine düştüğü çukurdan bir ders çıkarmayı tercih ederse kazanır. Ama sadece aksiyonla yetinirse, geride kalır. “Breaking Bad”, suça övgü değil, suça giden yolun dönülmezliğini anlatan bir trajedidir.

Yani bu dizi bir testtir: İzleyici karakterin zekâsına mı hayran olacak, yoksa ahlaki çöküşüne mi ürkecek? Yanıt, izleyenin aynasında gizli.