Öykünün sürecinde Kezban Nine, sözlerini şöyle sürdürdü:-Sen, bir muhtar olarak kendine gerekli olan yasal mevzuatları takip etmek zorundasın. Kendi işinle alakalı hukuk bilgin olacak. Bir hâkim, bir savcı, bir avukat veya bir konunun uzmanı kadar bilmen mümkün değil. O kadarını da öğrenmene gerek de yok. Hukuk bir uzmanlık dalıdır. Karşına çıkan hukuki ve mali meseleleri uygulamaya geçmeden önce işin uzmanına danış. O işin alt yapısını doğru ve yeterli yap.

Her kamu görevlisinde olduğu gibi muhtarlık için de liyakat, feraset, basiret ve dirayet esastır. Liyakat, feraset, basiret ve dirayet denilen şeyler nedir, bilir misin?

Devlet, otoriter gücünü kanunlarıyla ortaya koyar. Devlet, otoriter gücünü toplumsal güven ve toplumsal huzur için kullanır. Bir devlet gücünü, milli birlik ve beraberlik için kullanır. Milli birlik ve beraberlikle milli iradesinin gücünü ortaya koyar. Milli iradenin gücünü de tüm uluslara gösterir.

Kanunlar, toplumsal ve kişisel huzuru sağlamak için yapılır. Toplumun ve kişilerin hakları kanunlarla güvence altına alınır. Adalet, kanunlarla sağlanır. Kanunlar, zaman zaman günün koşullarında yeniden yapılandırılır. Kanunlar tüzük, yönetmelik, genelge, tamimler vs. mevzuatlarla detaylandırılır. Kezban Nine’nin bu sözleri üzerine Muhtar Coşkun dedi:-Kezban Nine, siz çok bilgili bir insansız.

Kezban Nine, sözlerinin devamında:-Muhtar evlâdım, ben öyle ilim sahibi filan değilim. Bunları ben, rahmetli kocamdan dinlemiştim. Rahmetlinin bazı kitapları vardı. O kitaplar da genelde hadis ve ayetlerden bahsediliyordu. Bizim rahmetli sıkça peygamberlerin kıssalarından söz ederdi. Kış geceleri, komşular bize gelirlerdi. Rahmetli beyim de, onlara kitaplardan okur ve anlatırdı. Ben de, onlara sofra hazırlar ve çay demlerdim. Hep birlikte çoluk çocuk yer içerdik. Rahmetli eli, gözü ve gönlü bol adamdı. Misafire ikramı severdi. İnşallah, bir başka zaman da Hz. Musa ile Firavun’un kıssasından bildiğim kadarıyla anlatırım. Hz. Musa’nın kıssası da kavrayan idrakler için ibretlik derslerle doludur. Sen de, anlattığım mevzuları başkalarına işi şirazesinden çıkarmadan anlat.

Hadi sen şimdi git. Ortada yatan cenazeyi kaldırın! Önce ortada duran cenazeyi kaldırmak gerekir. Cenazeyi defnetmek toplumun görevidir. Bir cenazeyi defin işlemlerine katılmak dinen çok sevaptır. O insana karşı yapılacak son görevleri yapmak demektir. Sonra da, ölmüşler arkasından hayır duada bulunmak lazım! Garip Osman’ı, güzelce amentü inancı gereği rahmeti Rahman’a uğurlayın.

Muhtar Coşkun:-Kezban Nine, sana boşuna hükümet gibi kadın dememişler. Hele şu liyakat, feraset, basiret ve dirayet denilen şeyi bir de senin ağzından duyayım.

Kezban Nine, dedi:-Dedim ya oğlum! Her devlet tebaasını güven, huzur ve barış ortamında yaşatmak ister. Bir devlet, insan haklarına ters düşmeyecek şekilde hukuk sistemini kurar.

Bir devletin bekasında en önemli husus adalet sistemidir. Kendi kültürünü geliştiremeyen, sosyoekonomik yapısını zenginleştiremeyen, hukuk sistemini oturtamayan, milli eğitimini yapılandıramayan, siyasal yapısını istikrara kavuşturamayan ve düzenli ordusunu kuramayan devletler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar Moğollar gibi günün birinde dağılır giderler.

Bir devletin gücü hukuk sisteminin işleyişinden belli olur. Devletin gücü sosyal adaletin hayata geçirilmesiyle kendisini gösterir. Hukuki ve mali yapısını kuramayan devletlerin akıbeti parlak olmaz. Devletin işlerini millet adına yürüten her görevli, aslında bir bürokrattır. Bürokrat nedir, onu da yeri gelmişken açayım. Bürokrat, devlet işlerini bürokrasi çerçevesinde yürüten kişi demektir. Bürokrasi diye de hukuki mevzuata denir. Otorite demek, baskı ya da despotluk demek değildir. Otorite, yasaların yerli yerinde ve hakkınca herkese eşit uygulanabilmesi demektir. Liyakat demek; bir kamu görevlisinin görevini devlet otoritesinin saygınlığına yakışır bir şekilde yapabilmesi demektir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!