Bir süredir siz okurlarıma sunduğum Nazife Gelin adlı hikâyede, geçmişten günümüze evrenselliğin değerleri ışığında toplumsal yaşamın bazı uyum ve uyumsuzluklarını bütün doğallığıyla ele almaya çalıştım. Hayatın gerçeklerini dile getirmeye gayret ettim. Hayali düşüncelerden kaçındım. Hayatın acı ve tatlı olaylarını ele aldım.

Reel yaşamdan ayrılmamaya özen gösterdim. Hayali dünyanın yapay mahsullerinden kaçındım. Doğal yaşamın gerçek ürünleriyle hikâyeyi zenginleştirmeye önem verdim. Toplumsal yaşamın canlı değerlerindeki hassasiyetlerde şakulü kaydırmamaya çaba sarf ettim.

Hikâyenin doğallığını muhafaza adına sosyal yaşamın huzurlu veya hüzünlü gerçeklerini sanat ve edebiyat dünyasına kazandırmaya çalıştım. Bu çalışmada, kantarın topundaki ayara itina gösterdim.

Her toplumun coğrafi, tarihi, iktisadi, itikadı, kültürel ve sosyal yaşamıyla alakalı insani değerleri vardır. İnsani değerlerden sıyrılmadan bu hikâyeyi edebiyat dünyasına kazandırmak istedim. İnsanlığın tarihi süreçte geçirdiği değişimleri gözler önüne sermeyi düşündüm.

Topluları oluşturan bireylerin dinsel, tarihsel, sosyal, siyasal, kültürel, coğrafi, folklorik ve ekonomik yapılardan nasıl etkilendiklerini yansıtmaya çalıştım. Toplumun etkilendiği her etkiyi doğru yansıtabilmek için ilgili her konuyu kendi memba ve mecrasında irdeledim. Tarihi süreçlerinde irdelediği olayları günümüze taşımak istedim. 

Hikâyede, hadiselerin doğallığından sapmadan o günlerin çok yönlü yaşam koşullarının insan yaşamı üzerindeki ağırlığını günümüze yansıtmak istedim. Toplumu etkileyen kültürler değerler, sosyal vakıalar, kelimeler, kavramlar ve folklorik oluşumların her biri teknolojik gelişimler gibi birer canlı ve dinamik yapılardır. Kelimeler, kavramlar, kültürler, sosyal olaylar ve folklorik oluşumların her biri teknolojik gelişimler gibi bir gün demode olmaya mahkûmdur. Zamanı geldikçe bu dinamiklerin her biri toplumun gündeminden düşer ve değer kaybına uğrar. Ne yazık ki günümüz toplumlarında, erdem iklimine açılımlarda en büyük handikap kavram kargaşası ile dedikodu bataklığının derinliğidir.

Eğitim ve öğretim seviyesi düşük toplumlar, kendi olumlu dinamiklerini yapılandırmakta zorlanıyorlar. Kendi dinamiklerini doğru inşa edemeyen toplumlar, ecnebilerin söylem ve eylemlerinden çok çabuk ve çok olumsuz bir şekilde etkileniyorlar.

İlahi değerlerin yüceliğini kavrayamayan akıllar, insani yapıların yörüngesinden çıkmakta bocalıyorlar. Bu bocalamalar, ilahi olgular ile insani oluşumlar karşısında çelişkiye neden oluyor. Yaşanan bu çelişkiler insanlar arasında sömürü sistemlerine yol açıyor. Sömürü sistemleri insanlar arasında münakaşa, kargaşa, kavga, çatışma ve savaşlara neden oluyor. Sömürünün her ayağı insanları itiş kakışa sürüklüyor. İtiş kakışa sürüklenen toplumlarda sevgi ve saygı bağları heder oluyor. Sevgi ve saygı bağları zedelenen toplumlarda sosyal denge ve toplumsal huzur bozuluyor.

Bu hikâyede insani değerlerin milli ve manevi ilkeler üzerindeki etkinliğini vurgularken edebiyat türlerinden hikâye sanatından faydalanmayı yeğledim.  Sevgi ve saygının kalmadığı toplumlarda insanların birbirlerine tahammülleri olmuyor. İnsani ilişkilerdeki hoşgörü ortadan kalkıyor. Sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı toplumlarda barış kavramı bir türlü anlamını bulmuyor. Barışın olmadığı yerde savaş oluyor. Savaşlar can yakıyor. Savaşlar yakıyor ve yıkıyor.

Milletler, değerleriyle varlıklarını sürdürürler. Milleti oluşturan sağlıklı toplumlar, aile bağlarının gücüyle ayakta dururlar. Sağlıklı toplumlar sağlıklı nesiller ile var olurlar. Sağlıklı toplumlar mazlumlara, mağdurlara, kimsesizlere, yoksullara ve muhtaçlara sahip çıkmakla mükelleftir. Hz. Peygamber, bir hadisinde “Siz, yerdekilere merhamet edin ki göktekilerde size merhamet etsin” buyurmuştur. Sağlıklı toplumlar erdemli ve merhametli toplumlardır.

Bu hikâyeyi yazmaktaki gayem; insanların nahoş yönlerini ortaya çıkarmak değildir. Bu hikâyedeki amacım, hikâyenin kahramanlarının insanlığa örnek olacak fazilet ve fedakârlıklarını su yüzüne çıkarmaktır. Toplum içerisindeki onurlu duruşlarını gözler önüne sermektir. Zayıf karakterli insanların ufacık esintilerde savrulup gittiklerini, sağlam karakterli olanların azim, inanç ve ümitle ayakta kalışlarını kamuoyunun gündemine taşımaktır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!