Abdestin adabı: Adap, edebin çoğuludur. Buna, dini hükümlerden müstahap veya mendup da
denir. Mendup olan şeyi yapan sevap kazanır yapmayan ceza görmez. Müstahap veya mendup yapılan
işi güzelleştirmek, beğendirmeye gayret etmektir.
İlmihale olan ilgim 1963 yılında başladı. İlkokul üçüncü sınıfa gidiyordum. Bizim nahiyede âlim
olarak bilinen bir Hacı Mehmet Ali Hoca Efendi vardı. Soyadı da “Hoş” idi. 1963’ün Aralık ayının bir kış
gecesi, bizim oda da misafir edildi. Oda, umuma açıktı. Köy odası fonksiyonunda idi. Yatsı namazı
sonrası odada, köyün ileri gelenlerinden bir hayli kişi toplandı. Hoş Hoca, kendilerine 32 farzı anlattı.
Soyadı gibi kendisi de hoş bir insandı. Etrafta Hacı Efendi namı ile bilinirdi. Mekânı cennet olsun.
Onların arasına oturup anlatılanları ben de dinledim. Hacı Efendinin vaazlarını dinlemek için köylerden
Kırka’ya Cuma günleri giderlerdi. Hacı Efendi, vaazlarında ilmihal konularını işlerdi. Amcalarımdan birisi
o nahiyenin imamı idi. Amcamın yanına gittikçe, Hacı Efendinin vaazlarını dinlerdim.
Hacı Efendinin gelişinin ertesi günü, odayı temizliğim sırasında dolapta yıpranmış bir cep
ilmihâli kitabı buldum. O kitap orada evvelden de vardı. Ama ilgimi çekmiyordu. Kitaba baktığımda bir
akşam evvel Mehmet Ali Hoca’nın anlattıklarından yazıyordu. Durumu rahmetli dedeme söyledim.
Dedem, o kitabı sık sık okumayı tavsiye etti. Okurdum…
O odanın temizliği bana ait idi. Her gün ben süpürürdüm. Yakacak odunları ben koyardım.
Lambanın camını temizler ve lambanın gazyağını koyardım. Odanın su ihtiyacını köyün çeşmesinden
doldururdum. İlkokul 4 üncü sınıfta öğretmenimiz sınıfa bir soru sordu. Sorusu şu idi:
-İnsanlar niçin namaz kılar? Namaz kılmak, kimin emridir?
Sınıfta bu iki sorunun cevabını “İnsanlar, Allah’ın emri olduğu için namaz kılarlar.” şeklinde tek
cümle ile cevapladığımda çok mutlu olmuştum. Arkadaşlarım ve öğretmenim bu cevabı nereden
öğrendiğimi sordular. Ben de, cep ilmihali kitabını okuduğumu söyledim.
1967 yılında, ilçemiz Seyitgazi’de okumak için rahmetli babam, beni Kur’an Kursuna verdi.
Orada Kur’an eğitimi ve İlmihal bilgileri veriliyordu. İlmihal bilgisini her gün o dönemin Seyitgazi müftüsü
Himmet Eser Hoca verirdi. İlmihal bilgilerinden çok hoşlanıyordum. Bu durum yaklaşık bir yıl sürdü.
Görev yeri değişikliği nedeniyle yerine müftü olarak Kütahyalı Hüseyin Özgür Hoca geldi. Sistemi o da
sürdürdü. Altı ay sonra İmam Hatip Okuluna gitmek için ben oradan ayrıldım.
İmam Hatip Lisesinde ilmihal ve fıkıh konuları hobi alanım oldu. Lise yıllarında ilmihal, fıkıh,
siyer-i nebi, akait ve kelam derslerini kendisini iyi yetiştirmiş öğretmenlerde okumak nasip oldu.
Lisede okurken Arifiye Mahallesi Orman Dairesi yakınında birkaç arkadaş bir evde kalıyorduk.
Eski Reşadiye camiinde dönemin il müftüsü Nurullah Soyak Hoca, sabah namazından sonra ilmihâl
dersleri veriyordu. Arkadaşlarla gider ve dinlerdik.
O günlerden sonra fıkıh ve ilmihalle alâkalı konuları detaylı araştırmaya devam ettim. Tefsir,
hadis, fıkıh, siyer-i nebi ve kelâm gibi konuların ayrıntılı olarak üzerinde durdum. Epeyce kitaplar
okudum. Okuduğum kitapları yazı dizimin sonunda açıklayacağım. Okuduğum ve öğrendiğim konuları
uygulamaya çalıştım. Yaklaşık elli yıldır bu işe kafa yoruyorum desem doğrudur.
İnşallah, Mevla’m bu konulara harcadığım zamanların hesabını benden sormaz. Bu kaynakların
feyz ve bereketinden beni ve tüm Müslümanları faydalandırır.
Ahiret yolculuğuna çıktığımda, ayağıma giydiğim ayakkabıyı bile yanımda götüremeyeceğimi
biliyorum. Bir ak kefenin içinde çıplak giderken o da nasip olursa… Okuduğum ve yazdığım bu ilahi
kaynaklı ilimler benim o zaman yoldaşlarım olurlar. Ahiret azığım, mezar konforum olurlar. Hepsinden
öte Mevla’mın rızasını kazandırmaya vesile olacaklarını ümit ediyorum.

2
Gayem, Mevla’mın rızasına kavuşmak… Gerisi, kolay. Allah’ın rızasına erememekten Allah’ın
merhametine sığınırım. Allah’ın rızasını bulan daha neyi arayacak ki? Allah’ın rızasından mahrum kalan
neyi elde edecek ki?
Lise yıllarında, Eskişehir’de edebiyatçılar olarak bilinen bir çevrede bir düşünür vardı. Aynı
zamanda yazardı. Gençlerin kültürlü ve sosyal yetişmelerine gayret sarf ederdi. Biz de, zaman zaman
ziyaretine giderdik. Konuşmalarını dinlerdik. Etkili konuşurdu. Sözleri, insanın yüreğine dokunurdu.
Kendisini pek çok kişi ziyaret ederdi. Birisinde, genele bir soru sordu:
-Dünya bir anda alabora olsa, dünyada ilk yapacağınız en önemli işiniz ne olmalıdır?
Çok çeşitli cevaplar verildi. Hâşâ Kur’an-ı Kerim yazarım diyenlerde oldu. Ama kendisini tatmin
edecek cevabı alamadığını belirtti. Kur’an-ı Kerim’in ilahi bir kaynak olduğunu bu nedenle kulun Kur’an-ı
yeniden ortaya koyacak gücünün olmadığını söyledi.
Bir Müslümanın, böyle bir durumda ilk yapacağı işlerden birisinin derhâl ilmihal kitabı yazmak
olduğunu belirtti. Burada onun asıl vurgulamak istediği konu, Müslümanlar için ilmihâl konularının
önemini belirtmekti. Gelelim abdestin adabına:
1-Abdest suyunu üzerine sıçratmamak için yüksekçe bir yerde durmak.
2-Abdest alırken kıbleye karşı dönmek.
3-Abdest için başkasından yardım istememek. Özür var ise başkasından yardım istenebilir.
Yardım eden kendi rızası ile zorlamadan yardım yaparsa bunda bir sakınca yoktur.
4-Abdest alırken her hangi bir ihtiyaç olmadıkça konuşmamak.
5-Ağız ile buruna sağ el ile su vermek. Sol el ile sümkürmek.
6-Özürlüler hariç, vaktinden evvel abdest almak.
7-Kalp ile yapılan niyeti dil ile de söylemek.
8-Abdestte yıkanacak her organı yıkarken dua okumak.
9-Parmakta geniş olan yüzüğü yıkarken oynatmak. Dar olan yüzüğün altına su girmeme
ihtimaline karşılık yüzüğü çıkarmak...
10-Ayakları sol el ile yıkamak.
11-Abdestin sonunda kelime-i şahadet getirmek.
12-Oruçlu değil ise abdest sonrası abdest suyundan içmek.
13- Abdest sonrası “Kadr” suresini okumak.
14-Suyu yüze çarpmamak. Etrafa su sıçratmadan yıkamak.
15-Suyu israf etmeden ve cimrilik göstermeden abdestte kullanmak.
16-Yüzü yıkamaya yüzün üst kısmından aşağıya doğru yıkamak.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!
Yunus Emre GÜLLÜ-31.02.2019 / Milli irade gazetesi