Türkiye’de alkollü ve ehliyetsiz araç kullanımı artık bir trafik ihlali değil, doğrudan bir toplumsal cinnet haline geldi. Üstelik öyle sıradan bir meseleymiş gibi davrananlar, adeta bu ülkenin yollarında herkesin canını tehlikeye atma hakkını kendilerinde görüyor. Eskişehir’de yaşanan son olay, bu çarpıklığın en çarpıcı örneklerinden biri oldu.

Kurtuluş Mahallesi’nde gece yarısı meydana gelen kazada, ehliyeti 2036 yılına kadar iptal edilmiş bir sürücü, alkollü halde direksiyon başına geçti. Sadece bu kadar da değil; 1.50 promil alkollü çıkan bu şahıs, kullandığı otomobille park halindeki bir araca, ardından da yol kenarında bekleyen bir geri dönüşüm aracına çarptı. Çarpmanın etkisiyle savrulan araç devrildi, içinde bulunan 37 yaşındaki kadın yaralandı. Neyse ki hayati tehlikesi yok ancak olabilirdi de.

Aslında hikâyenin en çarpıcı kısmı, olaydan sonra yaşananlardı. Ehliyetsiz ve alkollü sürücü Aydın Han S., kazanın ardından ayakta durmakta bile zorlanırken, hiçbir pişmanlık göstermedi. Tam tersine, yüzsüzce kameralara poz verdi. “Abi yanlışlıkla çarpmış yazın, beni suçlu göstermeyin” diyebilecek kadar da pişkin! Bu cümle bile başlı başına bir tablo aslında: Ne yaptığını fark etmeyen, sorumluluk duygusunu yitirmiş, kendi suçunu dahi kabullenmekten aciz bir zihniyetin resmi...

İşte bu noktada artık "yanlışlıkla çarpmış" demekle, "katliam yapmış" arasında fark kalmıyor. Çünkü bu olayda bir kadının canı tehlikeye atıldı. Yarın bir başka olayda biri hayatını kaybetse, yine mi “yanlışlıkla” diyeceğiz?

Bu ülke artık “ehliyetsiz ve alkollü sürücü” haberlerine alıştı. Her hafta farklı şehirlerden gelen benzer haberler, neredeyse sıradanlaştı. Ancak bu sıradanlaşma, toplumun vicdanında büyük bir çürümeyi de beraberinde getiriyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. “Bir şey olmaz” diyerek direksiyona geçen herkes, aslında bir cinayetin potansiyel faili oluyor.

Neyse ki Meclis bu hafta bu konuda önemli bir düzenlemeyi gündemine alıyor. Yeni yasa teklifiyle birlikte, alkollü araç kullanımına verilen cezalar ciddi oranda artacak. Artık 5 yıl içinde 1 kez alkollü araç kullanan 25 bin TL ceza ve 6 ay ehliyet iptaliyle karşılaşacak. Aynı suçu ikinci kez işleyen 50 bin TL ve 2 yıl, üçüncü kez işleyen ise tam 150 bin TL ceza ve 5 yıl ehliyetsiz kalacak. Uyuşturucu etkisinde araç kullananlara ise süresiz ehliyet iptali uygulanacak. Üstelik alkol testi yaptırmayanlar da 150 bin TL ceza ve 5 yıl ehliyet kaybı riskiyle karşı karşıya kalacak.

Bu düzenlemeler elbette önemli bir adım. Ama sadece cezayı artırmak yetmez. Asıl mesele, bu cezaların gerçekten uygulanması, bu kişilerin araç kullanmaya devam etmesinin önüne geçilmesi. Ehliyeti 2036 yılına kadar alınmış birinin hâlâ direksiyon başına geçebilmesi, sistemin en zayıf halkasıdır. Denetim yapılmadığı sürece, yasa ne kadar sert olursa olsun bir anlamı olmaz.

Eskişehir’de yaşanan bu olay, bir trafik kazasından çok daha fazlası. Bu, devletin denetim zaafının, toplumun duyarsızlığının ve bireysel sorumsuzluğun birleşimidir.

Ve en acı tarafı, birilerinin “kafam güzel olmasa röportaj verirdim” diyebildiği bir ülkede, artık utanma duygusu bile rafa kalkmış durumda...

Toplum olarak, bu rezaleti “normal” saymaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Çünkü bir gün o alkollü direksiyon, bizim sevdiklerimizin de karşısına çıkabilir.

Ve o zaman hiçbir ceza, hiçbir düzenleme, geri getirmeye yetmez kaybettiklerimizi...