Önceki gün Cumhuriyetimiz 99 yılını tamamlayıp, 100 yılına adım attı. 99. Yılı o klasikleşmiş tanımıyla 

“-Bütün yurtta ve dış temsilciliklerimizde büyük coşku ile kutlandı.”

Yine günü çoğu gazetelerinde, (bazıları adını bile anmazken ) “Yaşasın Cumhuriyet” manşetlerini gördük. Ayni şekilde köşe yazılarında da aynı başlıklar. O başlıklardan bazıları da benimkisi gibi Cumhuriyetin niteliğini de belirtir tarzdaydı. Yani;

“-Laik ve Demokratik Cumhuriyet!”

Tam 99 yıl önceki gazetelerin güçlü bir halk iradesinin temsilcisi olarak ifade edildiği gibi “Yaşasın” sözcüğü ile anlamlandırıldı. Kaldı ki 29 Ekim 1922 tarihinde ilk Meclis’te Cumhuriyetin kabul edildiği oylama sonucu belli olduktan sonra  o mebusların ayakta alkışlarken bağırdıkları gibi.

“-Yaşasın Cumhuriyet!..”

Daha Erzurum Kongresi’nde...

Kurtuluşun ilk adımı 19 Mayıs 1919’dan, 29 Ekim 1923’e nasıl gelindi kısaca ona bir bakalım.

Gazi Mustafa Kemal’in aklında, düşüncesinde  daha Harp Akademisi öğrencisiyken “Yeni bir Türk devleti” yaratılması ideali olduğu görülüyor. Bu düşüncesini de ilk kez Erzurum Kongresi’nin buhranlı günlerinde Mazhar Müfit Kansu’ya şu şekilde not ettirecektir;

“Yazınız, zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır.”

Kuşkusuz düşüncenin yeri ve zamanı geldiğinde. O zaman da 29 Ekim 1923, yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 24 Temmuz 1923’de de yeni devletin “Tapu Senedi” Lozan’da belgelenmiştir. Adım adım Cumhuriyetin ilanı aşamasına gelinmiştir. Bu süreçte 1821 Anayasası’nın yetersiz kaldığı da görülmektedir.

Aşamaya gelinmiştir ama Meclis’in içinde çeşitli gruplar arasında Mustafa Kemal’in “niyetine” karşı endişe ve görüşler de vardır. Öyle ki bunlar arasında Kurtuluş Savaşı’nın aktif katılımcıları, silah arkadaşları Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir paşalar gibi silah arkadaşları da bulunmaktadır.  Cebesoy paşanın “Ya siyaset, ya da asli görev” isteği karşısında bu iki isim de ikincisini tercih ederek siyasetten çekileceklerdir. Başbakan Fethi Okyar da vekaleten yürüttüğü İçişleri Bakanlığından ayrılacaktır.

Böylelikle Meclis ikinci başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı boşalmıştır.

‘En güçlü olduğumuz zaman…’

Bu gelişme küçük çaplı “Hükümet Krizi” anlamındadır. 1921 Anayasasına göre boş makamlar Millet Meclisi’ndeki seçimlerle doldurulmaktadır. Ki, o makamlara Atatürk’ün önerdiği isimler yerine başka isimler seçilir.

CHP grubunda tartışmalar yaşanırken 26 Ekim’de ve sonrasındaki iki günde kriz dondurulur. Mustafa Kemal Paşa, 26 Ekim akşamı bazı Hükümet üyeleri ve Milletvekillerini Çankaya’da yemeğe davet edecektir.  Paşa, bir gün önceki grup toplantısındaki görüşlerini tekrar ettikten sonra son sözü söyleyecektir;

“-Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.”

Bu görüşe hazırlıklı olanların dışında kalanlardan,  yarım ağızla da olsa karşı çıkışlar olacaktır;

“-Paşam, Mecliste güçlü olduğumuz bir süreçte getirseniz bu teklifi:”

Mustafa Kemal’in cevabı şudur;

“-En güçlü olduğumuz zaman, bu zamandır.”

Yemekli toplantı sona erer, ancak Paşa, İsmet Paşayı alıkoyar ve ikisi uzun süre yarınki toplantının stratejisi ve Anayasa teklifi üzerinde çalışırlar.

Cumhur ve Onun ilk Başkanı.

Meclis’in 29 Ekim’deki toplantısı uzun müzakerelere sahne olacaktır. Görüşülen tek madde, Anayasa’daki birinci maddeye yapılacak küçük ama anlamlı bir ektir.

“-Türkiye Devleti’nin Hükümet Şekli Cumhuriyet’tir.”

Karşı görüşte olanlar ya suskun, ya da “temelsiz” itirazlarda bulunurlar. Savunanlar ise özetle “Meclis’in şu ana kadarki işlevinin ve aldığı kararların zaten Cumhuriyet’i ifade ettiğini” anlatırlar.

Sonuçta teklif çoğunlukla kabul edildiğinde alkışlarla Devletin şekli “Cumhuriyet” olarak ilan edilecektir. Bu tarihi karar tüm vilayet merkezlerine telgrafla duyurulur. Vilayetlerde de alkışlanır ve 101 pare top atışıyla ahaliye duyurulur.

Saat 20.30’daki kararın ardından 20.45’de Mustafa Kemal Atatürk yeni Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilecektir.


***

Yukarıda da ifade ettiğim gibi yeri ve zamanı tamda o zamandır, 29 Ekim 1923 günü saat 20.30’dur…

Bugünlerde daha bir etkili şekilde hep birlikte haykırdığımız, Atamızın “En büyük eserimdir.” O Şekli Hükümet sonsuza dek yaşayacaktır.

“Yaşasın Laik ve Demokratik Cumhuriyet!”