Bir parmak hareketiyle kaydırarak, hızlı bir şekilde tüketmeye çok alıştık. Bu alışkanlıkla beraber tüm yaşayış şeklimiz de değişti.
Hızlı tüketimin kurbanları olarak sonlanacak bu süreçte, fark etmeden kısa süreli dopamin takviyeleriyle şu anın tadını çıkarıyoruz. Ekranda sürekli kaydırdığımız ve sürekli maruz kaldığımız reklamların farkında bile değiliz. Beynimize işlenen, iç dünyamızda kendine yer edinen ve bilinçaltımızda bizimle yaşamaya devam eden o saçmalıklar…
Bu tüketimle birlikte, arkadaşlıkları ve ilişkileri de tüketmeye başladık. Birine olan sabır çok azaldı, birine duyulacak duygu oranı düştü ve hatta çoğu duyguyu körelten bir yaşayış haline büründük. Bu yaşayışta, her zaman daha iyisi olduğunu ve onu bulmak için çaba harcamak gerekmediğini fark ettik. Bizim neslimiz için aşk veya dostluk sadece eski filmlerden gördüğümüz kadarından ibaret.
Neden aşık olalım ki? Daha iyisi zaten bir parmağımızla kaydıracak uzaklıkta. Gerçek bir bağ kurmaktansa birçok insanla geçici, hızlı etkileşimler kurmayı yeğliyoruz. Farkında olmadan bizi tüketecek olan o hızlı tüketimin sadece yemekler, alışveriş ve içerikler olduğunu düşünsek de, asıl tükenen insani duygular.
Evden 200 metre uzaklıktaki markete gitmek yerine tek tıkla sipariş verebilirken, kime nasıl bir sabır gösterebiliriz?
10 saniyelik reklam arası gelmesine dayanamayıp “premium abonelik” alırken; sevdiğimiz birini neden bekleyelim?
Hızlıca tüketelim, hızlıca yiyelim, hızlıca sevelim.
En iyisi, biz daha fazla değerli zamanımızdan harcamadan ne kadar hızlı olabiliyorsa o kadar hızlıca yok olalım.