Çağdaş Türkiye Cumhuriyetimizn kurucusu, her alanda devrimler yapmış Gazi Mustafa Kemal Atatürk genç subaylığında,  ateşe olarak  gittiği Sofya’da opera’ya gittiğini ve etkinlendiğini anlatır. Geçtiğimiz hafta  Eskişehir Sanat Derneği, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Bulgaristan’dan Golden Key Vakıfı ile gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği Projesi olarak  “Eski Şehrin Kuklaları” projemiz için  9 kişilik bir ekip ile Sofya’da 4 günlük  Kukla Tiyatrosu alanında incelemelerde bulunmak üzere bir teknik gezi gerçekleştirdik.  Sofya’daki kültür – sanat alanında yapılanları görünce çok etkilendim. Avrupa ve Türk Dünyası’nda daha önce 8 ülke görmüş kültür-sanat alanında araştımalarda ve gözlemlerde bulunmuştum. Sofya’da gördüklerim bir çok gelişmiş, sanata önem veren bir çok ülkeden daha bilinçli, insanının yaşamına sanatı yerleştirmiş doğru işler yaptığını gördüm.  Esasında  gördüklerimin Atatürk’ünde gerçekleştirmek istediği çağdaş insan yaratma  hedefindeki ülkenin yaptıkları idi…

      Hava alanından kent merkezine doğru giderken  , bize göre duvarların kirletilmesi olarak görülen binaların duvarlarına Griffith sanatçılarının yaptığı rengarenk büyük boy harflerle yazılar, resimler çok fazlasıyla yapılmış olması dikkatimi çekti. Sadece Griffith sanatçılarının değil gençlerinde önlerine gelen her binanın duvarlara bolca yazdıkları çizdikleri karalamaların  bende kentin sanatçılara ve gençlerin tepkisel duygularına saygı ve hoşgörü ile karşılandığı izlenimi verdi. Otele yerleştikten sonra yaptığımız kısa bir çarşı turunda havanın ılık bahar havasından herkesin dışarıda olması nedeniyle geniş çarşı caddelerin ortalarındaki açık hava kafelerinde oturanlar ve vitrin önlerindeki insanlarda kentin tam ortasındaki büyük parklarda gördüklerime kadar  insanlar mutlu. Sofya ilk önce mutlu insanların yaşadığı kent olarak tanıdım. Polis deseniz birkaç yerde, başkaülkelerin konsolosluklarının önünde, trafik polisi de birkaç çevre yolu üzerinde vardı. Onlarda yabancı tırlar için. Trafik konusunu çözmüşler, karşıdan karşıya geçmelerde lambaların hariçinde yollar yayaların tüm sürücüler anında duruyordu. Her adım başında 1960’lardan beri, bir de kurucularından biri biz olmamıza rağmen bizi niçin Avrupa Birliği’ne almıyorlar da dünkü Bulgaristan’ı hemen aralarına aldılar bunu yorumladım kafamda. Neyimiz eksik? Bence tepeden aşağı halimizden… Önünden geçtiğiniz araçın sürücüsü pencereyi açıp küfreden, solladınız diye durdurup kanlı kavga ediyorsa sizi Avrupa Birliği’ne alırlar mı? Siyasi boyutu başka. İşte biz Müslümanız ondan diyenlere de katılmıyorum. Avrupanın her kentinde camiler var. Kilise’nin çanı gibi camilerde de 5 vakit ezan okunuyor, insanlar camilerine gidiyor. Sonra sadece cami değil herkes ibadetini yaptığı her dinin mekanları var.Bu da ülkelerin insanını yarattığı barış hoşgörü kültürüne bağlı.

sokak kuklacısı

  Bize Sofya’yı  “Eski Şehrin Kuklaları” projemizin ilk kukla oyunu  Güngör Dilmen’in yazdığı ünlü tiyatro eserinden uyarlağımız “Midas’ın Kulakları” oyununun yönetmeni HristineArsenova  rehberlik ederek gezdirdi. Her caddede bir tiyatronun ve birkaç tane sanat galerisinin olduğunu, yapılarının büyük bölümünün barok, tarihi eser olması, her meydana bakan yapının müze olduğunu görünce “İşte Paris’ten sonra sanatın en yoğun yaşandığı bir kente düştüm şimdi” demekten de kendimi alamadım.  Sofya’daher tiyatro anlayışına göre ayrı ayrı tiyatrolar var. Sadece kukla tiyatrosu yapan 5 tiyatroyu görebildik. Büyük yapılarıyla Tiyaro Akademileri ve ayrı binalarında dünyaca ünlü kukla sanatı eğitimcileri var. Bir de 1960’lardan beri,her yıl düzenledikleri Kukla Festivalleri oluyor. Hepsini gezdik gördük. Tüm bildiklerini, uygulamalarıyla bizlere aktardılar. Sadece sanatçıların bütün bildiği bilgiyi ve edindiği deneyimi paylaşmasını Sofya’da da gördük yaşadık. Tiyatrodan tiyatroya koşarak kukla tiyatrolarını seyrettik, oyun sonrası sahne üzerine çıkarak kuklalarını inceledik, oyuncuları, yönetmenleri ile detayları üzerine uygulamalı bilgiler edinerek  kukla tiyatrosunun atölyesinde yapımından oynatılmasına, edebi esere uyarlanmasına  kadar her yönünü ve sanatçılarını öğrendik.Dahası çocuk olsun büyüklere olsun, her yaşta herkesin kukla tiyatrosuna ilgisinin bu kültürü nasıl yaratıldığını gördük, dinledik. Bir tarafta da düşündük biz de nasıl yaratılır diye…

     Sofya’da sadece kukla tiyatrosunu değil.Resim-heykel gibi plastik sanatlardan , arkeolojiye kadar çok şey gördük , öyle ki Sofya’da sokak müzisyenleri gibi sokak ressamları olduğu gibi sokak kuklacılarını da gördük…

Sinan Acar

Sanatsever Vali Yardımcısı Sinan Acar’ın ardından

Corona salgını öncesinde bana Eskişehir’de hiçbir konseri, tiyatroyu, sergleri kaçırmayan 3 tane sanatsever say deselerdi bu 3 isimden biri emekli vali yardımcımız Sinan Acar’ın adını mutlaka sayardım. Kimimiz İdil Biret’in hayat öyküsünün kitabını alıp okumuştur? Sinan Acar alıp okumuş ve birkaç yıl önce Eskişehir Sanat Derneği’ne getirip bıraktı, “Genç sanatçı adayları bunu mutlaka okumalı” diyerek.

     Eskişehir Sanat Derneği’nin ilk sergilerinden birinin davetiyesini vermek üzere gittiğimde, beni oturtup, Lületaşımıza ne kadar sahip çıkabildiğimizi  konuşmak istemişti ve Kütahya’da bulunduğunu, Kütahya’nın Çini’ye sahip çıktığı gibi aynı yöntemle sahip çıkılması gerektiğini konuşmuştuk. O yıllar valimizde Sami Sönmez’di ve sergilere her ikisi de geliyorlardı. Önce sergilerde sonrada konserlerde,Şehir Tiyatrosunun oyunlarında aralarda buluşup konuşuyorduk. Zaman zaman da Eskişehir Sanat Derneği’ni ziyaret edip kendi cebinden bağış yapıyordu.

     Sinan Acar çocukluğundan beri sanatla ilgilenme dürtüsü ile yaşamış. Mülkiye’de şiir yazan arkadaşları olmuş.”Yeteneğimi zorlamadım, zamanım da olmadı” derken bolca sanat kültürü, sanat tarihini okumuş. Bir gün ünlü E.H. Gombrich’in 688 sayfalık büyük boy “Sanatın Öyküsü” kitabını getirdi.  Bu Güzel Sanatlarda okunan bir kitap, okumadınızsa okuyun sonra da bunu alamayacak bir öğrenciye verirsiniz” demişti. Gerçektence çok pahalı bir kitaptı, bir sergi açılışında beraber bir öğrenciye vermiştik. Babası Bekir Stkı Acar (1898-1972) bey de sanata duyarlıymış, lise öğrencisi iken askere alınıp Enver Paşa’nın  göndermesi ile Avusturya-Rusya savaşına yedek subay olarak Gliçya’ya gitmiş, ardından Mısır’a  orada İngilizlerle savaşmış, dönüşünde İstanbul’da da yaşamış, bütün buralardan 1917-1920 yıllarında postakartları (kartpostal) satın almış koleksiyon yapmak için. Aralarında ünlü ressamların tablolarınındapostakartları vardı. Bunları bir çanta bana getirdi. Bunları  büyütüp “Bir Osmanlı Subayının Kartpostalları Sergisi” diye sergisini açalım dedim ve 2011 yılındaEskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde sergisini açmıştık.

     Denizli, Kayseri (Sarıiz), Konya (Bozkır), Şırnak (Beytüşşebap), İzmir (Kemalpaşa), Balıkesir (Sındırgı), Van, Mersin (Anamur), Kütahya, Edirme, Manisa, Kırklareli ve Eskişehir’de (2000-2006) görev yapmış.  Eskişehir’de emekli olup yerleşmişti. En çok etkilendiği şehir Kütahya , Edirne ve doğduğu (1941) büyüdüğü Denizli’yi her yönüyle incelemiş. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihimizi çok iyi biliyor ve yorumluyordu. Kütahyalı ressamlar Ahmet Yakupoğlu ve Hüseyin Yüce ile tanışmış onlara hayranlığı vardı. “Eskişehir sanat şehri, yaşanacak yer” diyordu. Eskişehir’de yaşadı. Gerçek, bilinçli sanatsever dostum Sinan Acar’a rahmetler diliyorum.