İnsan, kendisinin gücün olmasını ister. Doyumsuz hırsla dünyanın tapusunu almayı düşler. Sorumluluğun altından kalkıp kalkamayacağını hesaplamadan… Güç kontrolü şarttır. Kontrolsüz güç ne zaman, nerede, nasıl patlayacağı belli olmayan bomba gibidir. Kontrolsüz güç, afet veya belâdır. Dilimizde güç, iki farklı anlamda kullanılır. Birincisi erk, üstün gelmek yetisi. İkincisi müşkül, zor anlamında…Güç’ü her iki anlamıyla birlikte ele almak konunun doğru anlaşılmasını sağlar. Güç zehirlemesi, insan için büyük tehlikedir. Kontrollü güç sorunlara çözüm, dertlere dermandır.

İnsan başkalarını ezip geçmek ya da ortalığı kasıp kavurmak için mi güçlü olmak ister? Yoksa iyilik, güzellik, dürüstlük, sevgi, adalet, hoş görü ve huzuru yaşatmak için mi? Bu soruların cevabını insaf ve vicdan sahipleri verebilir. İnsaf ve vicdanını yitirenden kötülük, zulüm, sömürü ve hileden başka ne beklenir? Sorunun yorumunu herkesin kendisine bırakalım. Rahman suresi, ayet 33’de Allah: “Ey cinler ve insanlar topluluğu, gücünüz yeterse yerin ve göklerin hudutlarından geçip gidin. İlahi ferman olmazsa geçemezsiniz.” buyruğu ile insan ve cine acizliğin ikazını yapıyor.  Gündüz, gece demeden gücün kontrolde tutulmasını akıl sahiplerine hatırlatıyor.

Gücün hesabını doğru yapmalı. Atılan her adım kendi ağırlığı ve ölçüsünde atılmalı. Gidişatın akıntısına göre atılan adımlar insanın başına iş açar. Dengesiz adımlar ateşe düşmeye ya da batağa saplanmaya sebeptir. Adımlarını Hz. Yusuf gibi ölçüyle atanın şahsında, iftira atanlar bile zilletten kurtulup insani kişiliğe ulaşırlar. Züleyha misali… Müslüman, özü ve sözüyle dürüsttür. Onun tavrına tanık olan gerçek güç sahibini idrak eder. Müslüman’ı zindanda çürütmek isteyenler onun gönül sarayında abıhayat bulurlar. Müslüman bir başkasının namahrem alanına ayak basar mı?

Ünlü Hükümdar Ebrehe, Kâbe’yi yerle bir edecek gücü kendisinde gördü. İntikam ateşi akıl gözünü bürüdü. Kâbe’yi yıkmak için fil ordusuyla Mekke’ye yürüdü. Mekke yakınına gelen Ebrehe, Mekkelilere meydan okudu. Pek çok deve, davar vs. mal varlığına el koydu. “Gücüne güvenen gelip alacağını alsın!” dedi. Ebrehe, geleceğin peygamberinin dedesine ait bir kaç deveyi de gasp etti. Hz. Peygamber’in dedesi, Ebrehe’ye gitti ve: “Benim develerimi serbest bırak!” dedi. Ebrehe de: “Ben,  buraya Kâbe’yi yıkmaya geldim. Kâbe’nin yıkılmasına kayırmıyor da, develerine mi kayırıyorsun?” dediğinde, Abdülmuttalip: “Ben, develerimden sorumluyum.Kâbe’yi sahibi, senin şerrinden korur.” dedi ve develerini alıp gitti.

Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için hücuma kalkıştı. Filleri de Kâbe’ye doğru gitmemek için direndiler. Ebrehe ve ordusunun güvendikleri güç geri tepti. Sonları felaket oldu. Fil ordusu, ebabil kuşlarının attıkları taşlarla helak oldular. İntikam ve hileye dönüşen güç, güç değil ilahi öfkeye nedendir. Allah’ın desteğini almayan hangi güç ve kudretin etki veya tepkisinden söz edilebilir? Akıl sahibi güç ve kudretini niçin ya da niye kullanması gerektiğini iyi düşünmeli. Mazlumu ezmek veya mağduru sömürmek için hiç kimseye Allah güç, kudret vermez.  Mazlumu ezmek, mağduru sömürmek için suç isnadı yapan Allah’ın öfkesinden korksun.

Güç ve kudretini yalan, iftira, hile gibi zulüm odaklı kullanan akıbetine yansın. Mazlumun, masumun gönül dünyasına mağduriyet ateşi yakan ilahi ateşi unutmasın. Nemrut’un İbrahim’i yok etmek için yaktığı ateşin yanmasını Allah istemedi. Allah dilemeyince o ateş alanı İbrahim’e gül bahçesi oluverdi. “Ben istersem adamı yakarım!” diyen Nemrut’un güç ve kudretine ne oldu, dersiniz? Nahl suresi ayet 105 ve 116’da, Allah: “Yalanı, ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. İşte onlar yalancıların ta kendileridir… Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” buyuruyor.İnsan neyin peşinde koştuğunun farkında olmaz mı?

Güç kullanırken Nemrut zihniyetli değil, İbrahim fikirli olmalı. Nemrut’un güç ve kudreti İbrahim’i yakmaya yetmedi. Çünkü onun ateşi intikam ateşiydi. Mazlumu yakmak için çatılan zulüm ateşi eninde sonunda zalimin kendisini yakar. İbrahim’in zaferi karşısında Nemrut kendi hezimetine akıl erdiremedi. Birine zaferi diğerine hezimeti hazırlayan yüce Rabbin olduğunu bilemedi. İlahi güç ve kudretin desteğini alan İbrahim’i ateş yakamadı. İbrahim: “Ey ateş! Sen, beni yakmaya yetkili misin? Yetkin yoksa cürmünü bile yakamazsın” dedi. Ateş de: “Ey İbrahim! Bana, seni yakma izni verilmedi. Haydi, selamette ol.” dedi. Aman ha! Mağdura bir tekme de benden diyen onun ah ateşinden kendini korusun.

Mülk suresinin ilk dört ayetinde, Mevlâ: “Hükümranlığın sahibi Allah, yücedir. Her şeye gücü yetendir… O, hanginizin daha güzel amel yapacağını imtihan için ölüm ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir. Çok bağışlayandır… O, yedi göğü tabakalar hâlinde yaratandır. Rahmanın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak. Hiçbir çatlak görüyor musun? …Sonra tekrar tekrar bak. Bakışların bitkin hâlde sana geri dönecektir.” buyurdu. İnsana verilen güç ve kudret başkalarının sırtına yük, omzuna kambur olmak için değil… Başkalarının omuzlarındaki yükü hafifletmek, sırtındaki kamburu gidermek içindir.

Müslüman, toplum hizmetinde Hz. Yusuf’un bolluk demlerindeki tavrıyla kıtlık zamanlarının sıkıntılarını bertaraf etmek için gayret sarf edendir. Müslüman, başkalarını mağdur etmek için fırsatçılık yapan değil ortamı rahatlatmak için fırsatları toplum hizmetine sunandır. Müslüman’ın sözü güven verir, tavrı da huzur... Müslüman, adını kötüler yanına değil iyiler nezdine yazdırmaya mecburdur. Aksini yapan kendini kudret ateşinde bulur.

Şimdiden tüm ulusumun Milli Egemenlik ve Ulusal Çocuk Bayramını kutlarım!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 22 NİSAN 2022 / Milli irade