Eskişehir, Ankara ile İstanbul’un arasında, fabrıkaları ile bozkırın ortasında, büyümeyen, küçülmeyen sanayi şehri idi. Eskişehir’de yaşayanlar da işinde güçünde insanlardı. Sanat yaşamlarında yoktu. Zaman zaman çıkışları oluyordu. 1960’larda Belediye Tiyatrosu’nu gerçekleştirdiği gibi. Edebiyatçıları, ressamları falan yoktu. Olanlarda  amatör, hevesli dediğimiz gibiydi. Çıkanlarda İstanbul’a göç ediyordu. 1979 yılında okullardaki öğretmenlerle kurduğumuz Eskişehir Sanatçılar Birliği’nin  başkanı idim. İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nin (İTİA) Başkanı Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen bugün adı Porsuk Bulvarı olan Yalaman Adasında kapanan yazlık sinemaların yerine kültür merkezi yapılmasını istiyordu. Ona destek vermek için yaptığım açıklamamda “Bu kültür Merkezi Eskişehir’deki sanatçı göçünü durdurur” demiştim.

serpil sergi

     1985 yılında Akademi (İTİA) Anadolu Üniversitesi’ne dönüştü ve sanatla ilgili fakülteler açılmaya başladı. Ülkemizin, adını sanat dergilerinde gördüğümüz sanatçıları Eskişehir’e sanat eğitimcileri olarak geldiler. Eskişehir’e gelmek, sanatın merkezleri İstanbul’u, Ankara’yı bırakıp gelmekti yani bozkırın ortasında  Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nden başka hiçbir şeyi olmayan yere gelmekti. O günler, onlara Fransa’da Ales’i, ülkemizde  Cumhuriyetimizle Başkentimiz olan Ankara’yı yaratmak için sanatçıların gelmelerine benzetmiştim. Bunu Heykeltraş Şahin Özyüksel ile de konuşmuştuk. “Eskişehir’e sanat eğitimcisi olarak gelen sanatçılar  Eskişehiri yaratabilirler” demiştik. Eskişehir’e gelen sanatçılar gerçekten aklımızdan geçirdiğimiz gibi oldu. Eskişehir’de emanet gibi değil,yerleştiler. Üniversitedeki görevlerinden arta kalan zamanlarında şehre karşı sorumluluklarıyla Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde atölye çalışmalarıyla sanata hevesli kişilere el verdiler, sergilerini açarak Eskişehir’e  sanatseverini de yetiştirerek sanat çevresini de yarattılar. Bu sanmatçı, sanat eğitimcilerinden birisi de ressam Serpil Akyıl’dı. Eskişehir’i yaratmak için gelenlerden ve “Bozkır’da çiçek” açtılanlardan  ismi ilk  sayılanlardan biridir. Ülkemize sayısız sanatçı ve okullarımızda sanatı öğretecek öğretmenler yetiştirdi. Bunun dışında Sevgi Dağcı Koç, Yurdagül Işıl, Meral Turna, Nimet Cörüt gibi üniversite dışında, atölyesinde sanatçılar yetiştirdi.

     Serpil Akyıl, bugün adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Türk resiminde ekol olmuş büyük sanatçı,ressam Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun en coşkulu dönemindeki öğrencilerindendir. Aynı hocasu Bedri Rahmi gibi duygu yüklü, yaşamı taşıyan, birikimini yansıtan eserler veriyor. Eserlerinde melekler, anka kuşları, küheylanlar, şahmeranlar, tarih boyu insanın inancı, nazarlar, tılsımlı işaretler, mitler, masallar, hep eserlerinde yaşama coşkusu veren  al’ın alı, morun moru maviler, yeşiller,pembeler, kırmızılar, bir renkler kaynaşması.

      Serpil Akyıl’ın bugünler Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Müzeleri Kompleksinde 52. Kişisel sergisi var. Kalabalık bir açılışı yapılan sergiye “Mitler…Tılsımlar ve Eskiler” adını vermiş.Eserlerinde daha önceki sergilerinde gördüğümüz Anadolu kültürü, gelmiş geçmiş insanın inançları, coşkulu renkleri ile sanatseverlerle buluşuyor.

      Serpil Akyıl İstanbul doğumlu. Eserleri İstanbul  ve Ankara’daki Resim-Heykel Müzelerinde, Anadolu Üniversitesi’nin Çağdaş Sanatlar Müzesinde ve Balıkesir Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesinde ayrıca bir çok yurtiçi ve yurtdışındaki kurum ve özel  koleksiyonlarda…

Biten festivaller, kapanan müzeler sanatın sivilliği

Sanat sivildir. Sivilliği de biraraya gelerek yaratılması, paylaşırması ve sahiplenilmesinden gelir. Sanatın sivilliğini anlamak için İbrahim Armağan’ın “Demokrasi Kültürüne Giriş” adındaki “Sanat Toplumbilim” kitabını okumuş olmak gerekiyor. Kısaca demokrasiye inanmak, toplumu beraber yaratma, paylaşma, sahiplenme bilinciyle ilgilidir. Sivil olmayan sanat, kalıcı değildir ve yönetimin el değişmesiyle de sabun köpüğü gibi biter, unutulur. Bir proje boyutu yoktur, yani topluma kısa vadeli, uzun vadeli dönüşümü, kazanımı yoktur. Bir amacı var gibi görünse de hedefsiz, amaçsız kalır.

      Sanatın sivilliği, sivil kurumlarıyla olasıdır yani sanat dernekleri ile. Eskiden meyhane, kumarhane açmak isteyenler dernekler kurarlardı. En çok, bugün de her türlü derneğin tabelasında kolaylıkla “sanat” yazıldığı gibi sanılmaktadır. Oysa bugün ciddi, sadece sanat alanında amacı ve hedefi olan kentlerini yaratan sanat dernekleri vardır.

      Afyon’dan konservatuvar okumaya ilk giden Hüseyin Bakadem’dir. İTÜ Devlet Konservatuvarını okumuş, İstanbul’de bir lisede müzik öğretmeni iken doğup büyüdüğü, tutucu yanı ağır basan Afyon’u müzik ile değiştirmeyi düşünerek Afyon’da 2001 Mayıs’ında Afyon Caz Festivali’ni başlatmış. Aynı yılın Ekim ayında da Afyon Klasik Müzik Festivali’ni. Önceleri kapı kapı dolaşarak sponsorlar bulmuş sonraları devlet, belediye ve Afyon’daki kurumlar şirketlerden destekler derken yurtdışı desteklerde yaratarak 21 yıl sürdürmüş. Tabi ki bunu “Afyon Caz ve Klasik Müzik Derneği” ile. Bu derneğe baktığımızda Okullara, köylere kadar müziği tanıtım etkinlikleri gerçekleştirdiklerini ve büyük emek verdiğini görüyoruz.

      Şimdi, Corona ve son günlerdeki ülkenin ekonomik durumunu göstererek daha önceleri sponsor olanların destek vermemesi nedeniyle bitirilme durumuna geldiğini Işıl Özgentürk’ün yazısında okuyoruz.

      Afyon Caz ve Klasik Müzik Festivallerinin geçen 21 yılına baktığımızda gelişmiş ülkelerdeki uygulamayı görüyoruz “İşte sanatın sivilliği ve demokrasi budur” diyorduk. Afyon halkı ve  dernek bu örnek hareketi sürdürür diyoruz..