Türkiye’de memur sendikalarının toplu sözleşme süreçlerinde ortaya koyduğu maaş artış talepleri, hem kamuoyunda hem de ekonomi çevrelerinde sıkça tartışma konusu oluyor.
Her iki yılda bir gerçekleşen toplu sözleşme görüşmeleri, memurların ve memur emeklilerinin maaşlarına yapılacak zam oranlarının belirlendiği kritik bir süreç.
Ancak, sendikaların bu süreçte sunduğu taleplerin tutarsızlığı, hem ekonomik gerçeklikten kopukluğu hem de kendi içlerinde çelişkili yaklaşımları nedeniyle eleştiriliyor. Bu yazıda, memur sendikalarının maaş artış taleplerindeki tutarsızlıkları ve bu durumun yarattığı sorunları ele alacağım.
Memur sendikaları, toplu sözleşme görüşmelerinde genellikle oldukça yüksek maaş artış oranları talep ediyor. Örneğin, son yıllarda sendikaların önerdiği zam oranları, enflasyonun birkaç kat üzerinde seyrediyor. 2023’teki görüşmelerde, bazı sendikalar yıllık %40-50’ye varan artışlar talep ederken, resmi enflasyon oranlarının %20-25 bandında olduğu biliniyordu.
Elbette sendikalar, üyelerinin alım gücünü koruma ve geçmiş kayıpları telafi etme hedefinde.
Ancak, bu taleplerin ekonomik gerçeklerle ne kadar örtüştüğü tartışmalı.
Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon, döviz kuru dalgalanmaları ve bütçe açıklarıyla mücadele ederken, kamu kaynaklarının sınırlı olduğu bir gerçek. Sendikaların sunduğu yüksek zam talepleri, genellikle bütçe dengeleri ve özel sektör maaş artışlarıyla uyumsuz.
Örneğin, özel sektörde çalışanların maaş artış oranları genellikle daha mütevazı seyrederken, memur sendikalarının talepleri, kamu-özel sektör dengesini bozabilecek nitelikte. Bu durum, hem ekonomik sürdürülebilirlik açısından hem de toplumsal adalet algısı bakımından eleştiriliyor.
Memur sendikalarının taleplerindeki tutarsızlık yalnızca ekonomik gerçeklikten kopuklukla sınırlı değil; aynı zamanda sendikalar arasında ve aynı sendikanın farklı dönemlerdeki yaklaşımlarında da gözlemleniyor.
Örneğin, bir sendika bir yıl yüksek enflasyon nedeniyle “refah payı” talep ederken, ertesi yıl aynı sendika daha düşük bir oranı kabul edebiliyor.
Bu durum, taleplerin ne kadar sistematik ve veri odaklı olduğunun sorgulanmasına neden oluyor.
Ayrıca, farklı sendikalar arasında da çelişkili talepler göze çarpıyor. Bazı sendikalar, taban aylığa yüksek zam talep ederken, diğerleri yüzdelik artışlara odaklanıyor.
Bu farklı yaklaşımlar, memurlar arasında eşitlik ilkesini zedeliyor ve hangi sendikanın daha “doğru” bir talepte bulunduğu konusunda kafa karışıklığı yaratıyor. Örneğin, taban aylığa zam, düşük maaşlı memurlara daha fazla fayda sağlarken, yüzdelik artışlar yüksek maaşlı memurları daha çok etkiliyor. Sendikaların bu konuda ortak bir strateji geliştirememesi, toplu sözleşme sürecinin etkinliğini azaltıyor.
Sendikaların taleplerindeki bir diğer tutarsızlık, geçmiş enflasyon kayıplarını telafi etme konusundaki yaklaşımlarında ortaya çıkıyor.
Her görüşme döneminde, sendikalar geçmiş yıllarda enflasyon farkı nedeniyle yaşanan kayıpları gündeme getiriyor.
Ancak, bu kayıpların nasıl hesaplandığı, hangi yılların baz alındığı ve ne kadarlık bir telafinin “adil” olacağı konusunda net bir çerçeve sunulmuyor.
Bu durum, taleplerin keyfi bir şekilde abartıldığı izlenimini yaratıyor.
Öte yandan, sendikalar gelecekteki enflasyon beklentilerini de taleplerine yansıtmaya çalışıyor.
Ancak, ekonomi uzmanlarının bile tahmin etmekte zorlandığı enflasyon oranları üzerine inşa edilen bu talepler, genellikle gerçekçi olmaktan uzak kalıyor.
Örneğin, 2024’te bazı sendikalar, Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin iki katına yakın zam talep etti. Bu tür talepler, hükümetin bütçe planlamasını zorlaştırırken, kamuoyunda da “gerçek dışı” algısına yol açıyor.
Memur sendikalarının taleplerindeki tutarsızlıkların çözümü, daha şeffaf, veri odaklı ve ortak bir stratejiye dayalı bir yaklaşımla mümkün.
İlk olarak, sendikalar taleplerini oluştururken ekonomik göstergeleri, bütçe imkanlarını ve özel sektördeki maaş trendlerini daha dikkatli analiz etmeli. İkinci olarak, sendikalar arasında daha fazla iş birliği sağlanarak, ortak bir talep çerçevesi oluşturulmalı.
Bu, hem memurların haklarını daha etkili bir şekilde savunmayı sağlayacak hem de hükümetle müzakerelerde daha güçlü bir pozisyon yaratacaktır.
Son olarak, sendikaların taleplerini kamuoyuyla daha iyi iletişim kurarak açıklaması gerekiyor. Taleplerin gerekçeleri, hesaplamaları ve hedefleri şeffaf bir şekilde paylaşılırsa, hem memurların güveni artar hem de kamuoyunda oluşan “abartılı talep” algısı kırılabilir.
Memur sendikalarının toplu sözleşme süreçlerindeki maaş artış talepleri, ekonomik gerçeklikten kopukluk, sendikalar arası çelişkiler ve geçmiş kayıpların telafisi konusundaki belirsizlikler nedeniyle tutarsız bir tablo çiziyor. Bu durum, hem memurların hak arama sürecine zarar veriyor hem de kamuoyunda güven kaybına yol açıyor.
Daha şeffaf, veri odaklı ve ortak bir stratejiyle hareket eden sendikalar, hem üyelerinin haklarını daha iyi savunabilir hem de toplu sözleşme süreçlerini daha etkili kılabilir.
Ancak bu, sendikaların kendi içlerinde ve hükümetle daha yapıcı bir diyalog geliştirmesine bağlı.
AZ DA SAĞLIK…
390,124 erişkinin 27 sene takip edildiği çalışmanın sonucu...
MULTİVİTAMİN kullanımı ölüm oranını azaltmıyor.
Gene de milyonlarca Amerikalı, sağlıklarını korumak veya iyileştirmek için bu hapları kullanıyor.
Çünkü...
Vitamin endüstrisi beyinleri öyle bir yıkamış ki insanları hap içmekten kurtarmak mümkün olmuyor.
Ey benim halkım,
Siz de Amerikalıların aklına uymayın.
Unutmayın, vitaminler gıdalarla alınırsa faydalıdır.
Hap şeklinde vitamin olmaz.
-Prof. Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA
ESKİLERDEN…
Memurluk tercih edilir bir pozisyon değildi, şimdi hem yüksek gelir hem de pek bir iş yapmamak gibi avantajlar yüzünden çok istenen bir pozisyon…