“Rumların Kilise etrafında örgütlenmesi Türk’leri de din, dil, kültür ve milli şuur ayrılıklarını muhafaza ederek ayrı bir halk halinde yaşamaya sevk etmiştir.

Dört asırlık müşterek yaşantıda ‘Kıbrıslılar milletinin’ doğmayışı bir ‘Kıbrıslılık şuurunun yaratılmamış olması tesadüflerin eseri değildir.

Kilise Rumluğunu, Yunanlılığını ve Hıristiyanlığını katı bir doktrin halinde sürdürürken, memleketin üç asırlık hakimi durumunda olan Türk halkı da kendi benliğini devam ettirmek mücadelesi içinde yaşamıştır.”1981

 

                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Son dönemde AB ülkelerinde yapılan parlamento seçimleri yaşlı kıtanın geriye doğru yön değiştirmekte olduğunu gösteriyor.  Almanya da Sosyal Demokratlar oy kaybetmiş olsalar bile hükümet ortağı olmayı şimdilik başardılar. AB ülkelerinde göçmen karşıtlığı ile başlayan tartışmalar ülkelerin ırkçılığa doğru evrildiğini gösteriyor. Gelinen bu nokta,  Avrupa’nın 1930’lu yıllarını anımsatıyor. Gerekli ders veya derslerin alınamaması bu ortamın yaratılmasını sağlamıştır. Bu arada İtalya ve Fransa’da ırkçılık karşıtı gösterilerin yapılıyor olmasını umut olarak değerlendirmek gerekiyor. O günlerde yaşanmış olan paylaşım savaşlarının yaşanmamasını diliyoruz.

Böyle bir durum AB’nin de sonunu hazırlayacaktır. Ortalıklara çıkan bu durum yöneticilerin ve halkın kendi ülkelerinin tek egemeni olmasından kaynaklanıyor. Birlik içinde idari bütün görevleri kendi aralarında paylaşabilirler. İş orduların yönetimine gelince bu noktada uzlaşının zor olduğunu kabul ediyorlar. Bu yüzden ortak orduyu şu ana dek kuramadılar. Avrupa’da yaşanmakta olan bu gelişmeler Birinci ve İ-kinci Paylaşım Savaşları öncesini anımsatıyor.

Avrupa yaşanmakta olan bu durumu fırsata çevirmek isteyen Kıbrıs’ta karşımızda bulunan unsur, sürekli olarak bölge ülkeleri ile değişik konularda anlaşmalar imzalamaya devam ediyor. Bu yönlü çabalarını Türkiye’ye karşı bir güvence olsun diye imzaladıkları, anlaşma içeriklerinden anlaşılıyor. Bu çabaları harcayarak ada’daki uyuşmazlığı dıştan bulacakları desteklerle çözülemeyeceğini artık anlamaları gerekiyor. Avara kasnak gibi zamanı boşa harcamalarının hiç kimseye bir yararının olmadığına da vurgu yapmak istiyoruz.

Bu yönlü bakışlarının şaşı bakış olduğunu anlamalarını ve eğer Kıbrıs Türk’leri ile uzlaşmak gibi bir niyetleri varsa eteklerindeki taşlarını dökerek görüşme masasına geri dönmeleri gerekiyor. Buna koşut olarak bugüne değin kendilerini Kıbrıs’ın tek egemeni olarak görmekten de vazgeçmeleri gerekiyor. Kendilerini bütün ada’nın tek egemeni olarak görenler, aynı yaklaşımı ada çevresinde bulunan hidrokarbon yataklarının kullanılması konusunda da sergilemeye devam ediyorlar. Bölgeye çağırdıkları ülkelere ait şirketleri, ülkelerin yöneticileri aracılığı ile Türkiye’ye karşı şantaj unsuru olarak kullanmaya çalıştıkları görülüyor. Önerimiz olmayacak duaya amin dememeleridir. Bu yönlü şantajlarla ne Türkiye’yi ne de Kıbrıs Türk’lerini tehdit edemeyeceklerini anlamaları gerekiyor.

Yapmaları gereken Kıbrıs’ın tek egemeni olmadıklarını kabul etmeleri sonrasında Kıbrıs Türk’lerinin de adada var olacağını ve kalıcı olacağının bilinmesini istiyoruz. Bu iki hususu kabul etmeleri sonrasında başlatılabilecek olası bir müzakere sürecine sınırlama getirilerek sonuç odaklı çalışılmasının zorunlu olduğunu kaydetmek istiyoruz. Bugüne değin yürütülen ucu açık süreçlerden sonra oluşan eserleri ortalıklardadır. Buna koşut bugüne değin istedikleri odunların parasını alamayacaklarını da öğrenmeleri gerekiyor.

Kıbrıs Türk’leri olarak bizlerin de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızın olduğunun da unutulmaması gerektiğini anımsatmak istiyoruz. Ada’da kalıcılığımızın onaylanabilmesi için Ulusal Konsey’in ivedilikle oluşturularak çalışmalara başlanması konusundaki uyarılarımızı yineliyoruz. Bugüne değin müzakere süreçlerinden Kıbrıs Türk’lerinin lehine olacak bir sonucun alınmadığı yaygın bir kanıdır. Kıbrıs Türk’lerinin geleceğe yönelik umutlarını bir kez daha yeşermeden soldurmaya hiç kimsenin hakkının olmadığına vurgu yapmak istiyoruz.

Ada’daki oyunun kasıtlı davranarak ve suçlama yaparak daha fazla sürdürülemeyeceğinin artık görülmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…