Seramik sergilerine gider misiniz? Toprağın suyla, ateşle buluştuğu diye anlatılır. Her ne kadar doğru ise de o çamuru yoğurup biçim veren bir insan eli ve insanın yaratıcılığı vardır. Onat Kutlar buna , daha doğrusu seramik sanatçılarına “Çamurla düşünenler” demiş yazı yazan, beste yapan gibi. Çamura biçim verme, onu pişirip kalıcı kılmak Anadolu’nun en eski sanatlarından biridir. İlk önceleri ihtiyaçı olan kapkacak yapmış insan, sonra idollerle başlayıp heykeller dan biridir.kadar uzamış insan elinin ve yüreğinin şekillendirmesi. Bugün plastik sanatlarda he sanatçı kendine özgü,arayış ve deneyimiyle  eserlerle zenginleştirmiş. Bugün çağdaş sanatlar arasında baş kösede bir sanat alanıdır.

Seramik en zor sanatlar. Dışarıdan bir çamur ile oynama gibi görünse de toprağın kimyasal karışımı, pişirme teknikleri ve ısısı. Fırından çatlamadan, patlamadan ne çıkacak? denilen yönü çok olan sanattır.

Eskişehir’de her sergisinde, her eserinde büyük hayranlık ve heyecanla izlediğimiz seramik sanatçımız Orçun İlter, Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Kompleksi Sergi Salonunda açtığı 14. Kişisel sergisinde maskelerinden sonra bu kez sanatseverleri “Frigya’ya Yolculuk” yaptırdı ve eserlerinde Frigya efsanelerine yolculuk yaptırıp Kybele , Kral Midas, Hermes’in oğlu keçi ayaklı Pan, Pan’ın aşık olduğu Syrinks’i yorumlayışıyla  tanıştırdı,buluşturdu…

Daha önce Venedik maskelerini seramiğe taşıyıp yeni  üreten seramik sanatçımız Orçun İlter’in eserlerini 2011 yılında Eldem Sanat Galerisinde Eskişehir’de açtığı ilk sergisinde tanımıştık. Esasında 2007 yılından beri kişisel sergilerini açıyordu. Eskişehirli sanatseverler 2017 yılından beri sergisini görmüyordu. Bu sergisinde seramik sanatının heykel ile birleşimi ve tekniği zorluyan ince çalışmalarını sergiliyor.

Ünlü ressamlarımızdan Ayşe Birsen İlter’in oğlu olarak 1981 yılında Bursa’da doğan sanatçı 8 yaşında pastel ve guaş ile yaptığı resimleriyle ilk sergisini açmış. O yaşlarında Taylant Büyükelçiliğinin açtığı resim yarışmasında ikincilik ödülü almış.1999 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin Seramik Bölümüne girmiş ve Zehra Çobanlı Atölyesinden mezun olmuş. Seramik eğitimi sırasında bursla 2003 yılında Tokyo Güzel Sanatlar Üniversitesine gitmiş. Güney Kore, Çin, Japonya,Meksika ve Türkiye’de Uluslar arası Seramik Sempozyumlarına katılmış. Eserleri İtalya, İsveç, Türkmenistan, Norveç, Meksika, Almanya, Avustralya, Amerka Birleşik Devletleri ve Japonya’da müzelere alınmış.

Eskişehir’e Tiyatro ve Sinema Müzeleri Lazım

Bugün eski yazılarıma bakarken “Bir Mete İnselel vardı” başlıklı yazımı gördüm. Mete İnselel, 1960’lı yıllarda bir avuç gençin kanlarını satarak başlattıkları sonra Eskişehir’e  “Belediye Tiyatrosu” olan yerleşik tiyatronun oyuncularından biriydi. 1962 yılında Eskişehir Türk Devrim Ocağı Oda Tiyatrosu’nda Dinçer Sümer’in yazdığı “Pusuda” oyunundaki rolü ile başlamış “Cephede Piknik” gibi oyunlarda yer almıştı. Eskişehir’de Belediye Tiyatrosu kapanınca İstanbul’a göç etmiş pek çok tiyatroda ve Türk sinemasında oyunda olarak  önemli karekter olmuştu.

Bir Mete İnselel mi? O Belediye Tiyatrosundan kimler gelip geçtı. Daha Önce Halk Evi Tiyatrosu vardı. Oyunlar yazmışlar sahnelemişler, turneler de oynamışlar. Atatürk’ün önünde oynadıkları oyunlar var. Bir Faruk Şükrü Yersel sahnelenmiş 8 oyun yazmış. Halkevleri’nden öncesi de tiyatro vardı. Bugün de 2001 yılından beri Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatroları. Her yıl birkaç oyun sahneliyorlar.

Sinemaya gelince o da, bomboş yıllar geçmemiş Eskişehir’de. Hamayolu’nda iki ağaç arasına gerilen çarşafla başlayıp uluslararsı film festivali yapan bir Eskişehir. Buradan da büyük sinemacılar çıkmış, bir tane bir tane vefat haberleri ve cenazeleri geliyor  doğdukları topraklara. Bir Hıfzı Tan 3 tane senaryosu film olmuş ne zaman 1940’larda. Hem de Türk Sinemasının en ünlü artistleriyle çekilmiş, en iyi filmler arasında sayılan filmler.Daha niceleri var. Bir bir yok olup gidiyor. Belge türü fotoğraflar bilgilerde…

Tiyatro ve Sinema Müzeleri, o kentlerde yaşanmış tiyatronun ve sinemanın tarihsel gelişimini gösterdiği gibi o kentte tiyatroya, sinemaya emeği olmuş evlatlarına kentin sahip çıkma, vefa borcunu ödeme, teşekkür etmenin yanında  örnek gösterme,  geleceğe özendirmedir. Hatta tiyatro ve sinema eğitimi yapılan kentin mecburiyetidir.

Kent belleği, kentler için en önemli konudur. Kentte  yaşayanın yaşadığı kenti sevmesi, sahiplenmesi için olmazsa olmazıdır. Onun için kentlerde kurulan müzeler öncelikli olarak o kente ait olması gerekiyor ki kentte yaşayan geçmişini bulsun ve geleceği düşünsün. Kendi de bir şeyler katsın, diyedir.

Sadece tiyatro, sinema için mi gerekli. Eskişehir’in Resim-Heykel müzesi de yok. Edebiyat Müzesi de yok. Lületaşı Müzesi de yok .Yunus Emre, Nasreddin Hoca için de arşivi müzesi yok. Türk Futboluna  adını yazdırmış efsane gibi anlatılan Eskişehirspor’ıun hatta tüm sporları kapsayan spor müzesi de yok.

Eskişehir’den kimler gelip geçti. Yazık ufku olmayanların yüzünden değer görülmedi. Belediye binasına girince 1900’den beri Belediye Başkanlığı yapmışların  fotoğrafları vardır. Hepsi unutulmuşlardır. Kimseler bilmezler omların adını ama Mete İnselel’ler, Hıfzı Tan’lar, Faruk Şükrü Yersel’ler unutulmuyor sadece sahip çakanları yok…