“Yıllar boyu Türk tarafı kendi hak ve hukukunu kanuni yollardan müdafaa etmesini bilmiş, elini tetikten daima uzak tutmuştur. Buna karşılık Makarios 400 senelik tarih ve kan hakkı olan Türk halkını, topraklarından kovabilmek için insanlığa yakışmayan ne kadar muamele varsa hepsini seve seve uygulamış, vicdanı titremeden ve her gün öptüğü Hz. İsa’dan bile çekinmeden yapmış, yaptırmıştır”. 1976 Dr. Fazıl KÜÇÜK

 Bir süreden beri su almaya devam eden AB gemisini kim veya kimlerin kurtarabileceği soru işareti olarak karşımızda duruyor. Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde gündem yaratan Bay Emmanuel Macron, şimdilerde de yine gündemdedir. Hükümetinin ekonomik reform planlarına karşı çıkan demiryolu işçilerinin öncülüğünde ilan edilen grev dalgası diğer sektörlere de yayılarak devam ediyor. Diğer AB ülkelerinde de benzer durum yaşanırken “AB Reform Planı” konusu bir süredir tartışılıyordu. Fransa’daki grevler nedeniyle denize düşenin yılana sarıldığı gibi Bay Macron Bayan Merkel’le konuyu görüşmek üzere soluğu Almanya’da aldı.

“Yeni bir Avrupa” söylemi ile ortalıklara çıkanlar AB’nin iki lokomotif ülkesi olduklarını unutarak ırkçı eğilimlerin ivme kazandığını söyleyerek ortak noktada buluşmuş oldular. Özellikle mali konularda uzlaşı sağlayamadıkları için konuyu önümüzdeki Haziran ayında Brüksel’de lahana tarlalarında yapılacak olan zirve toplantısında görüşülmesi kararını aldılar. Bu arada Bay Macron, AP’ndaki konuşmasında Avrupa’nın ırkçı akımlara ve göçmenlere karşı iç savaşta olduğunu söylüyordu. “Yeni Bir Avrupa” düşünü kuranları bekleyen en önemli tehlike Birliğin dağılma sürecini geri bıraktırmak olacaktır. Dağılma süreci virüsü İngiltere’nin ayrılması ile Birliğin içine girmiştir. Bu yeni süreci birlikte yaşayıp göreceğiz.

Bay Macron Türkiye’nin AB üyeliğine değinmeden şirinlik yapmayı bile beceremiyordu. “Türkiye’nin Ege’de Yunanistan’a karşı kışkırtmada bulunduğunu” savladıktan sonra bir soru üzerine, “Ege ve Akdeniz’deki anlaşmazlıklarda Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın yanında olduklarını” söylüyordu. Bay Macron’dan önce ada’ya gelen Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve bölgeden sorunlu olduğu anlaşılan Bay Mitchell Wess ülkesinin Rum yönetiminin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz aramasına destek verdiğini söylüyordu.

Cumhurbaşkanı Akıncı ile lütfen görüştüğü anlaşılan Bay Mitchele, ada’nın güneyinde görüşmediği kimse kalmamıştır. Karşı tarafın tutumu konusunda ise Akıncı, Bay Wess Mitchell’e Rumların kendilerini ada’nın tek egemeni olarak gördüklerini ve egemenliklerini denizlere de yaymak istediğine vurgu yapıyordu. Böyle bir ortamda çözüm müzakerelerin başlamasını isteyen Bay Mitchell’in bu yaklaşımı dama çıkacak saksağanı yakalama çabası ile bire bir örtüşmektedir.

Bay Mitchell’le birlikte damda saksağan yakalamaya çalışan Rum Dışişleri Bakanı Bay Nikos Hristodulidis, Haravgi gazetesinde yer alan açıklamasında her zamanki gibi Türkiye’yi suçladıktan sonra “etkin müzakereler için uygun koşulların olmadığını” söylüyordu. Bu kadar dış desteğe sahip olan kim olursa olsun masaya lütfen oturmayı marifet olarak görecektir.

Bir dönem Mendil büyüklüğündeki ülkenin en önde gidenlerinden olan tüccar Yorgo Vasiliu, Kıbrıs’ın iki toplumunun AB içerisinde iki devlete ayrılacağı bir çözüme olumlu bakanların halüsülasyon gördüğünü söyledikten sonra, doğalgaz konusunda “çözüm olmadan değerlendirmeyi unutun” diye konuşuyordu. Diğer yandan Amerikan Temsilciler Meclisi’ndeki 16 üye 2019 yılı bütçesine Kıbrıs’ta “çözümün finansmanı için ödenek konulması isteğinde bulunuyordu”. Görünen o ki parayı verenin düdüğü çalacağı bir döneme doğru evriliyoruz. Tarihsel süreçte ada’nın alınıp satıldığı da biliniyor. Bu öneri ile filmin yeniden başa alındığını söylemek de olasıdır.

Damda saksağan yakalamaya çalışan Bay Wess Mitchell, bu pazarlıkları yapmak için ada’ya gelmiş oluyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…