1939 Yılında Almanların Polonya’yı işgaline Fransızlar ile İngilizlerin karşı mukabelesi II. Dünya Savaşı’na sebep... Bu savaşın ana nedeni ikidir. Birincisi silahlanma… İkincisi sömürgecilik. Her iki durum dünya devletleri arasında güç dengelerinin bozulması idi. Emperyalist ülkeler kendi coğrafyalarına sığmadıkları gibi başka coğrafyalara da göz diktiler. Dünyayı yeniden paylaşıma kalkıştılar. Bu savaşta seksen bin insanın katledildiği söylenir. Amerika, Rusya, Çin gibi bazı ülkeler Alman karşıtı savaşa iştirak ederken İtalya, Japonya, Macaristan gibi ülkelerde Almanların yanında yer aldılar. Neticede mihver devletlerde, müttefiklerde olan olmuş, bundan sonra olacaklara bakalım deyip 1945’de antlaşarak aralarındaki savaşa son verdiler.

Emperyalistler ortaçağ mantığından sıyrılıp dünyaya hükümranlık sevdasıyla güçlerine güç katmaya başladılar. Sonuç ortada… Olan sömürülmeye müstahak halklara oldu. Siyonistlerin sinsi taktiklerinden biri de sömürülmeye müsait toplumlarda iç çatışmaları körükleyerek halkı birbirine düşürmektir. Yakın tarihte Afganistan’da, Irak’ta, Yugoslavya’da, Suriye’de olduğu gibi. Doğrusu emperyalistlerin oyununa gelmemek… Emperyalistler aralarındaki birlikteliği teşkil için BM olarak 1948’de Evrensel İnsan Hakları Beyannamesini başkalarına değil kendileri için ilke kabul ettiler. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesini zulüm ve baskıya karşı iç ayaklanmalara engel olmak adına özgürlük, adalet ve barış tesisine yöneldiler. Vicdanlarda infiale yol açan barbarlıklara son vermenin çabasına giriştiler. “Hiç kimse kimseyi köle ya da kul olarak kullanamaz. Herkesin çalışma hakkı, aile hakkı, eğitim hakkı gibi insani haklarda eşit ve adil yararlanması doğrudur.” dediler. Ne denli başarılı olup olmadıkları belli değil mi?

Avrupalı bu anlayışta geç kamış olmakla birlikte zararın neresinden dönülürse kârdır deyip insanca yaşam için aralarında özgürlük, adalet ve barışa yöneldiler. Avrupalıların yaşama geçirmeye çalıştığı İnsan Hakları Uygulamasını, İslam Peygamberi onların akıl erdirmesinden yaklaşık beş yüz yıl önce Miladi 632’de Veda Hutbesinde sadece insan hakları değil tüm hakların hakkınca teslimini bildiren beyannamesini irad etti. Özetini takdim ettiğim Veda Hutbesinde Hz. Peygamber: “…Ne haksızlık edin. Ne de haksızlığa uğrayın. Kimseye zulüm etmeyin. Herkesin hakkını hakkınca, vaktinde geciktirmeksizin teslim edin. Cehaleti yenin. Merhameti ve adaleti hayata geçirin. Herkes güvende olsun. Allah’ın af etmeyeceği iki günahtan biri olan kul hakkını ihlal etmeyin. Hiç kimsenin can, mal ve iffeti bir başkasına helâl değildir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.” uyarısında bulundu. İnsanın üstünlüğü ancak Allah katındadır. Bu hâlin takdiri, yargısı Allah’a ait...

Müslüman, merhamet ve adalet envanterini “Veda Hutbesi” minvalinde her gün beş vakitte değerlemek zorunda. Kulluk bağlamında kârda mı, zararda mı olduğunun muhasebesini yapmalı. Namazın her rekâtında kıyama durmak mahşeri günün hesabından önce Müslümanın kendisini temsili hesaba çekmesidir. Müslüman, İslam’ı Allah’ın emri mucibi yaşamadıkça emperyalist emellere daha çok kurban vermeye mahkûm. Müslüman, İslam’ı doğru yaşadığı gün emperyalistlerin istedikleri diyarda at oynatmaları ne mümkün… Müslüman, suçu başkalarında değil kendi zafiyetinde aramalı. Müslüman kendi aklıyla yürümeli ki gerçekleri görebilsin. Müslüman doğru sözlü, dürüst davranışlı olduğu gün İslam’ı doğru yaşamış, doğru anlamış olur.

Müslüman, “Emrolunduğun gibi dostdoğru ol.” hitabının muhatabı olduğunu farkında mı? Müslüman, hangi şart ve şekilde olursa olsun hak ve adalet ölçülerini aşamaz. Müslüman hırsız olur mu? Müslüman iftira atar mı? Müslüman yalan konuşur mu? Müslüman haram yer mi? Müslüman aklını başına almalı. Müslümanın zihin kirliliği cehaletle, gafletledir. Müslüman, Siyonistlerin senin zihnine işlediği hurafe, bidat, batıl gibi kirlere ne zaman dur diyeceksin. Müslüman ilim, bilim, izan, irfan, idrak sahibi olduğunda Siyonizm’in esamisi okunmayacaktır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!