Komedyen Richard Gadd'ın aynı adlı tek kişilik gösterinden uyarlanan 'Baby Reindeer', Netflix'te yayınlandığı günden itibaren dünya çapında popüler yapımlar arasında yerini aldı.

Diziyle benim tanışmam şu şekilde oldu. Dünyaca ünlü korku gerilim romanlarının yazarı Stephen King sevgimi beni tanıyanlar iyi bilir. Onun yazdıklarını okumayı, okuduklarımın filme uyarlanmış hallerini izlemeye bayılırım. Tabi ki önerilerini de göz ardı edemem.

Herkesin sevdiği şeyleri sevmem farklı bir durum. İzlediklerimizi duygu düşünce ve anlık psikolojimizde belirliyor.

Stephen King’in önerisiyle “Baby Reindeer” dizisine başladım. Ve iyi ki de başlamışım muazzam bir işçilik ve gerçeklik var.

Örnek vermek gerekirse “You” dizisine benzer bir dizi, You dizisinin ilk sezonu beğenmiştim. Ama yapılan bazı mantık hataları diziden soğumama neden olmuştu. Diğer sezonları da zar zor bitirmiştim.

Konusu:

Ana karakterimiz Donny Londra’da bir barda vardiyalı olarak çalışırken ve stand-up komedyeni olarak isim yapmaya çabaladığı bir dönemde tanışıyoruz.

Donny’nin özel hayatı, profesyonel hayatından da karmaşık. Eski kız arkadaşının annesiyle birlikte yaşıyor ve trans bir kadın olan Teri’yle çıkıyor; cinselliği konusunda yaşadığı kafa karışıklığı nedeniyle bu ilişkiyi gizli tutmaya çalışıyor. Çünkü kendinin de ne durumda olduğunu bilmiyor.

Filmin başlangıcı Martha adında bir yabancıya kibarlık edip çay ikram edince olaylar gelişiyor. Sevimli Martha bir anda korkutucu boyutlara varan bir şekilde ona resmen yapışıyor.

“Baby Reindeer” muazzam bir işçilikle yapışmış, karakter tasvirleri oyunculuklar, her şey yeterli ve yeterinceydi. Saçmalıklar yok mu tabi ki var ama o saçmalıklar bile göze batmıyor, ana karakterin yaptığını bazı hatalar gerçek hayatın dramasını yüzümüze vuruyor. Beklenen ilgi alaka ve şöhret aşkının nelere mahal olduğunu anlamış oluyoruz.

Geçmişimizin bize yaptığını travmatik durumların nasıl gün yüzüne çıkıp bizi olası hayatımızdan alıp götürdüğüne şahit oluyoruz.