Büyük önderimiz Atatürk lületaşımız için ışık tutar ve “Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar güzel olan ve yalnız tabiat ananın sadece Eskişehir’e bahsettiği lületaşını Eskişehirde işleyerek dünyaya tanıtın” demiştir. Lületaşı sanatçılarımızın pirimiz dedikleri Ali Osman Denizköpüğü’nü de 1932 yılında İtalya’nın Bari şehrinde düzenlenen El Sanatları Fuarına göndermiştir.  Ali Osman Denizköpüğü de orada  ödül alarak dönmüştür yurdumuza.

     Atatürk bu konuşmasını tren istasyonunda, camekanda lületaşı satan  satıcıyı görünce söylemiş ve  “Burada satın” demiştir.

      Şimdi Eskişehir’in tren istasyonu değişti. Eskiden küçük hediyelik satan dükkanları vardı. Gece 3.5 trenine bile satış yapan lületaşı satıçılarını görürdük..Şimdi o dükkanlar artık  lületaşı satmıyor. Çarşıya gelindiğinde de her yerde karşımıza çıkan küçük küçük  bir tarafında lületaşı işlenen, bir tarafında da satan dükkanlar vardı.  Artık lületaşı almak için Odunpazarı’na kadar gitmek gerekiyor. Eski Çukur Çarşı var, diyenler olabilir, orasını da iyi planlanamadı, kısaca çarşıda bir lületaşı çarşısı yaratılamadı.

      İkinci konu Atatürk’ün örnek gösterdiği İtalya’nın Bari şehrindeki gibi Eskişehir’de bir el sanatları fuarı yapamadık. Daha doğrusu 1989 yılında eski valilerden Bahattin Güney’in başlattığı ve 4 yıl sürdürdüğü “Beyaz Altın Lületaşı Festivali” ni sürdüremedik.

     Ne vardı o festivalde diye bakınca ilk önce Hamamyolu’nda stantlar vardı. Lületaşı sanatçıları hem işlediler, hem de eserlerini sattılar. İkincisi “Uluslararası” idi. Yurt dışından gelmiş heykeltıraşlar heykeller yapmışlardı. Bugün o eserler Lületaşı Müzesinde sergileniyor. Konu ne idi derseniz. Devrek’in bastonu, Bursa’nın bıçakları gibi sanatsal yönü yok “Çarşı işi” denilen lületaşının sanatsal yanını ortaya koymak ve sanatsal gelişmelerine ortam yaratmaktı. Üçüncüsü:  yeni sanatçıların yetişmesinde ve gelişmesinde daha önce yaşamış eski sanatçıların eserleri ile tanışma, buluşma yeri olarak müzeler gereklidir. 1989 yılında o eski vali bununda bilinçinde Eskişehir’e Lületaşı Müzesi de kazandırmıştı. O müzeye kuruluşunda her sanatçıdan birer eser alınarak oluşturuldu. Ondan sonra gelenler bu müzeye sahip çıkacaklarına kapısını personel yok bahanesi ile kilitledi. Müze sadece devlet konuğu olarak kapısı açılıp kapandı. Oysa o müze ücretli gezilen bir müze olsa idi ve geliri ile yeni eserler ve tanıtımı yapılsa idi bugün işlevini yerine getirecek lületaşının dünyada en ender işlenilebirir şehri olan Eskişehirde önemli bir lületaşı müzemiz olurdu. Gerçi şimdi Odunpazarı Belediyesine bağlı olarak Kurşunlu Cami Külliyesinde gezenlere kapısı açık hizmet veriyor. Hizmet vermesine veriyor ama ilk kuruluşundaki koleksiyonuyla…

      Lületaşımızdan ekonomimize ne kazanıyoruz buna bakanımız var mı?  Prof.Dr. Cengiz Tekin’in 1971 yılında Doçentlik tezi olarak hazırladığı Eskişehir Sanayi Odasının yayınladığı bir “Lületaşının Ekonomik Analizi” kitabi var. Bu kitap ne anlatıyor diye hiç masaya yatırırdı mı? Ben işin içindeyim. Kimse sayfalarını karıştırmadı. Böyle bir çalışma da bir daha yapılmadı. Sadece 2009 yılında CHP Eskişehir Milletvekili Murat Sönmez Başbakana cevaplandırması için soru önergesi verdi. “2003 yılında lületaşımızın ihracatı 127 bin 799 Dolar iken 2008 yılında 917 Dolar’a düşmesinin nedeni?”

      Lületaşı diye düzenlenen etkinliklerde konu hep aynı; Lületaşı nedir? Buna Madencilik Fakülteleri hocaları, maden mühendisleri uzun uzadıya oluşumunu anlatıyorlar. Lületaşımızı daha verimli daha nasıl çıkarırız bunun üzerinde duranımız yok. Hele Lületaşının en önemli konusu olan albeni yanı, sanatçıların yaratıcılıkları olan sanatsal yönünü konuşan yok. Lületaşı satan dükkanlarda, tezgahlarda lületaşımızın büyük israf edildiğini görmek değerbilmezlik yönümüzün en büyüğü…Eski kitaplarda, gazete, dergi sayfalarında fotoğrafları yayınlanmış 1930’lu,1940’li yıllarda yapılmış işlerin fotoğraflarına bakın. Değişik ülkelerde 6 Lületaşı Müzesi var, bir de onlarca müzelerde sergilenen lületaşı işler var. Onları inceleyen, sanatçılarımızın gelişmelerine sunan var mı?

      “Lületaşımızın tozunu ayakkabınızın içersine koyarsanız ayak konusunu alıyor. Bir de elbise lekelerinin temizlenmesinde iyi…” diyor hem de  işleyeni olan konuşmacı. Allah razı olsun bunu bilmiyordum öğrenmiş oldum. 

      İşte dünyanın en ender, sanatçı eliyle işlenip sanat eserine dönüşen lületaşımızın en büyük sorunu “ayak konusunu almasında ve leke temizlemesinde”görüp sanatsal yönünü bilmeyenler …