Türkiye, uzun yıllardır devam eden bir meselenin belki de en kritik virajını dönüyor.

Yıllardır dağlarda süren çatışmalar, sisli geceler, karanlık yüzler, aparatlarla çevrili oyunlar; Kürdü Türke düşüren ayak oyunları, bölücü yapılanmalar ve sonunda gülerek şehadete yürüyen yiğitlerimiz…

Tarihin akışı bazen bir cümleyle değişir. Şimdi o cümleyi kurma zamanı geldi: PKK silah bıraktı, terör örgütü kendini feshetti. Bu açıklama yalnızca bir dönemin kapanışı değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin terörle mücadelede ulaştığı tarihsel bir zaferin ilanıdır.

O vakit söyleyelim o cümleyi:

“Bu bir zaferdir ve zafer ancak Allah’a inananlarındır.”

Bu zafer, yalnızca güvenlik güçlerimizin dağlarda yazdığı destanın değil (ki bu destan, sürecin en önemli cüzüdür), aynı zamanda siyasal kararlılığın, stratejik aklın ve millet iradesinin ortak sonucudur.

Ancak biliyoruz ki Türkiye ne zaman gerçek barışa yaklaşsa, ne zaman demokrasi ve kalkınma hattında ileri bir adım atsa, birileri bu yürüyüşü sabote etmek için sahneye çıkar.

Bölgede devletin artan varlığı, toplumsal huzurun inşası için yapılan hamleler bazı odakları rahatsız etmiş durumda.

Oysa unutulmamalı: Türkiye artık terörle mücadelesini tamamlamış, başarılı olmuş ve milletle istişare dönemine girmiştir.

Süreci gölgelemek isteyenler ya siyasi çıkarlarının zedelendiğini hissediyor ya da ideolojik kabullerinin çöktüğünü fark ediyor. Çünkü bu ülkede terörün bitmesi, bazı karanlık düzeneklerin de sonu demektir.

O yüzden provokasyonlara, dezenformasyona, algı operasyonlarına karşı en az silah kadar etkili başka bir mücadele alanı daha var: Siyaset.

Şimdi siyasetin sorumluluğu bu tarihi fırsatı kalıcı barışa dönüştürmektir.

Dağları susturduk, artık şehirleri konuşturmalıyız.

Gençlere umut, ailelere huzur, bölgeye daha fazla yatırım götürmeliyiz.

PKK, kendini feshettiği 12. Kongresi’nde; kurucu kadrosunda yer alan “Fuat” kod adlı Ali Haydar Kaytan’ın 3 Temmuz 2018’de, Rıza Altun’un ise 25 Eylül 2019’da hayatını kaybettiğini açıkladı.

Bu iki azılı teröristin, Türkiye Cumhuriyeti tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda etkisiz hale getirildiğini saklayan örgüt, muhtemelen motivasyon kaybı yaşamamak ve sahadaki çözülmeyi hızlandırmamak için, bu bilgiyi gizlemiş olmalı.

Hatta bu iki elebaşını toprağa veren teröristleri bile hemen orada infaz etmişler.

Tunceli ve Diyarbakır’da bu iki ismi anmaya kalkan az sayıda örgüt sempatizanı ise neredeyse bir provokasyona imza atacaktı.

Ama emniyet güçlerinin kontrollü sabrı sayesinde başarılı olamadılar.

Bu anmaya —kerhen de olsa— izin veren devlet, aynı zamanda bir gerçeğin de açığa çıkmasına vesile oldu:

Bir avuç milisin toplandığı, bölge halkının katılmadığı, hatta uzak durduğu; DEM’in bile mesafeli kaldığı anma etkinliği, artık örgütün kalan posasının da bir işe yaramayacağını ortaya koydu.

Bugün barışı konuşmanın, barışı inşa etmenin tam zamanı.

Bölge halkı konuşmalı. Akademisyenler mesafeli duruyor, hayırdır?

Sanatçılardan ses yok. Çoğu zıplama eğiliminde. Ne oldu da sesiniz kesildi?

Silahlar sustu.

Silahların sustuğu yerde siz susuyorsanız, barışa bir katkınız yoksa, fitneniz konuşuyor demektir alttan alta.

Ve unutmayın:

Alttan alta yaptığınız fitneyle birlikte, Kürt-Türk kardeşliğinin altında kalırsınız.

Sesiniz çıksın.