“Milletvekili demek, Bakan demek milletin her türlü derdiyle alakadar olmak demek değil mi? Marifet oturma değil, o sandalyeye oturmayı hak etmektir. Bu da ancak bir sınıfa verilecek imtiyazlar, imkânlarla olamaz. Dar gelirli vatandaşın hakkı olan rahatlığı sağlamakla olur. Bu yapıldı mı, yapılıyor mu? Maalesef hayır!” 1978

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Demokrasinin gereği olan milletvekili seçimi geçtiğimiz 07 Ocak 2018 gününde yapıldı ve kazananlarda belirlenmiş oldu. Katılım oranının düşük olduğu savlarına karşılık son dönemde Avrupa ülkelerinde yapılan seçim sonuçlarına baktığımızda oralardaki katılımın daha düşük olduğunu görüyoruz. İlk kez yeni yöntemle yapılmış olan seçimde %10 oranının üzerinde iptallerin olması anlaşılır olmanın ötesindedir. Seçilmiş olan milletvekillerinin görevlerinin öyle sanıldığı gibi hiç de kolay olamadığının bilincinde olduklarına inanmak istiyoruz. Bu nedenle öncelikle kurulacak olan hükümetin 2018 yılı bütçesini çıkarması gerektiğini milletvekilleri de kabul etmektedirler.

Önümüzdeki Şubat ayında karşımızdaki unsur da kendi başkanını seçecektir. Kim seçilirse seçilsin Kıbrıs Türk’lerini tek devlet çatısı altında birlikte yaşamaya zorlayacaklarını söylemek istiyoruz. 50 yıldır süren görüşmelerde Kıbrıs Türk’leri olarak bu yönlü baskıları kabul etmediğimiz için müzakere süreci uzayıp gitmektedir. Bu nedenle yenilenmiş olan Cumhuriyet Meclisi’ne de büyük görevler düşecektir.

Karşımızdakilerin Türkiye ve Kıbrıs Türk’lerine karşı ellerini güçlendirmek adına her yolu denemekte oldukları biliniyor. İsrail başta olmak üzere Mısır ve Yunanistan’la ortaklıklar kurmaya özel önem veriyorlar. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi geçtiğimiz Kasım ayında kendilerini ziyarete geldiğinde Parlamentolarının özel oturumunda bir konuşma yapmıştı.   El Sisi konuşmasında, Kıbrıs Türk’lerine ait olan sandalyelerin 1963 yılından beri boş olduğuna dikkat çekiyordu.

Filelefteros gazetesinin haberinde bu gerçeğe dikkat çektikten sonra Bay Anastasiyadis’in çözüme ilişkin çalışmalarından övgü ile söz ediyordu. Ülkesi ile Kıbrıs arasındaki dostluğun temellerinin eskilere dayandığından söz ederken ilişkilerinin Cumhurbaşkanı III. Makarios ile Cemal Abdül Nasır’a kadar dayandığını söylüyordu. Bununla yetinmeyen El Sisi, ülkesinin Kıbrıs Rumlarının 2. vatanı olduğunu da kaydediyordu. Mısırlı Nasır olarak tanımlayacağımız kişi tarihe Kanlı Noel olarak geçen dönemde Kıbrıs Türk’lerinin soykırımdan geçirilmek üzere saldırıldığında karşımızdakilere silah yardımını yaptığı belleklerde tazeliğini koruyor. Çünkü ele geçen silahların üzerinde bunların Mısır Ordusuna ait olduğuna ilişkin damga vardı. Bu nedenle dostluklarının temelinde bu tür ilişkilerin olduğunu anımsatmak istiyoruz.

Alithia gazetesi ise haberinde “Mısır Devlet Başkanı Meclis Özel Oturumunda konuştu… Kıbrıs sorunun çözümü bütün bölge açısından yaşamsal öneme sahip” diye yazarken Politis gazetesi de “Var olmayan Kıbrıs Türk milletvekillerinden söz ettiği” başlığı ile duyuruyordu. Şimdi doğru oturup doğru konuştuğumuzda Bay Sisi’nin 1960 yılında kurulan Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti hakkında biraz olsun bilgisinin olduğunu rahatlıkla söylemek olasıdır. Bu konuşması ile Kıbrıs Türk’lerinin hakları olduğunu da doğrudan olmasa bile arkadan dolarak da olsa kabul ediyor. Bundan sonrası İslam İşbirliği Teşkilatına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tam üyeliğinin sağlanması için gerekli çalışmanın yapılmasını zorunlu kılıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin neden kuruluğundan da bilgisi olduğunu düşünüyoruz. Anılan örgüt içerisinde Türkiye’nin gücünün de yadsınamaz olduğu biliniyor.

Karşımızdaki unsurun daha önce ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge dışında Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki deniz alanlarını da Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmek için çalışma yaptığı da Rum basınında yer alıyor. Şimdilik sadece anımsatmak istiyoruz. Bu nedenle ısrarla milletvekillerinin armudun çöpü üzümün sapı demeden Ulusal Konsey’in kurulması için bir araya gelmelerini önermek durumundayız…

Ada’da kalıcı olacağımıza göre bu tür yaşamsal konuda ortak hareket edilmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…