CHP’de kongre süreci başladı ama görünen o ki, Eskişehir’de demokrasi sandıkta değil, kavgada ölçülüyor. Günlerdir tartışılan konu aslında çok netti: Belediye başkanları parti içi seçimlere müdahil olmalı mı, olmamalı mı?
Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, “Kongrelere karışmakla karıştırmaya karıştırmamak lazım” diyerek siyaseten mesafeli bir duruş sergiledi. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt ise çok daha farklı bir noktadaydı. Kurt, “Örgütün içindeysek, o örgütün yapılanmasında da söz sahibi olmalıyız. Olmadığımız takdirde, partinin bütünlüğü açısından sıkıntılı sonuçlar doğar” diyerek aslında seçimlere doğrudan müdahil olacağını ilan etti.
Tartışmalar tam da bu eksende yürürken, Odunpazarı’nda yapılan delege seçimleri bir demokrasi şöleni değil, tam anlamıyla bir skandallar zinciri olarak kayıtlara geçti.
CHP Odunpazarı İlçe Başkan Adayı Selçuk Sürmeli, seçimlerde şaibe olduğu iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Sandık başında yaşananları tek tek anlatan Sürmeli, görevli kişilerin taraflı davrandığını, kimlik sorulmadan oy kullanıldığını, oy verme işleminin kapalı alanda yapılmadığını, hatta listelerin kasıtlı olarak manipüle edildiğini dile getirdi.
Daha da vahimi, sayım sırasında kullanılan oy sayısıyla çıkan oyların uyuşmadığını iddia etti. Sürmeli, “Seçimleri şaibeli gördüğüm için savcılığa gidiyorum” diyerek CHP içindeki seçim tartışmalarını yargıya taşıdı.
Sürmeli’nin eleştirileri bununla da sınırlı değildi. Mevcut İlçe Başkanı Rahmi Çınar’ın yıllardır “umut” olamadığını söylerken, İl Başkanı Talat Yalaz’ı da “Mavi listeye oy verin” baskısı yapmakla suçladı. Yalaz’ın istifaya davet edilmesi, partideki iplerin ne kadar gerildiğini açıkça ortaya koydu.
Ama asıl büyük skandal Alaaddin Park’ta yaşandı. CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkan Vekili ve Odunpazarı Meclis Üyesi Ali Haydar Çelik, kendisinin ve eşinin darp edildiğini iddia etti. Çelik’in anlattıkları yenilir yutulur gibi değil.
Odunpazarı Kent Konseyi Başkanı İsmail Kumru’nun, “Kazım Kurt mavi listeye oy istiyor” diyerek delegeye baskı yaptığı, buna itiraz eden Çelik’in ise Kazım Kurt’un şoförü tarafından yumruk tehdidiyle üzerine yüründüğü iddiası partilileri şok etti. Çelik, partililer tarafından dışarı çıkarılsa da olay bitmedi. Dışarıda eşinin sırtına vurulduğunu, kollarında darp izleri oluştuğunu ve bunun doktor raporuyla sabit olduğunu açıkladı.
Bir partinin Büyükşehir Belediye Başkan Vekili, kendi yol arkadaşları tarafından darp edildiğini söylüyor, eşinden özür diliyor ve hukuki süreç başlatıyorsa, artık mesele bireysel bir tartışma değil, partinin kurumsal kimliğine vurulmuş ağır bir darbedir.
Bu kadar olay yaşandı, yumruklar konuştu, savcılık süreci başladı. Peki CHP’den kim ne dedi?
Sadece Milletvekili İbrahim Arslan yaşananlara tepki gösterdi. Geri kalanlardan tek kelime çıkmadı. “Seçimlere karışacağız” diyenler, iş kavgaya, şiddete ve şaibe iddialarına gelince sessizliğe büründü.
Bu sessizlik, aslında en az yaşanan olaylar kadar tehlikelidir. Çünkü siyasette en çok zarar veren şey yumruk değil, yanlışın karşısında susmaktır.
CHP’nin Eskişehir’deki delege seçimleri, parti içi demokrasiye olan güveni derinden sarstı. Bir yanda “değişim” talebiyle hareket edenler, diğer yanda mevcut düzeni korumak isteyenler var. Ancak her iki tarafın da unutmaması gereken bir şey var: Bu kavga CHP’nin iktidar yoluna değil, CHP’nin kendi içinde tükenişine hizmet ediyor.
Bir demokrasi şöleni olması gereken seçimlerin savcılığa, karakola ve doktor raporlarına taşınması Eskişehir’e yakışmadı. CHP, önce kendi içindeki kavgayı çözmeden Türkiye’ye umut olamaz.