Eskişehir denince akla çoğu zaman sanayi, üniversiteler, kültür-sanat gelir. Ama nedense madencilik hak ettiği yeri pek bulamaz. Oysa Eskişehir, sadece Türkiye için değil, dünya ölçeğinde stratejik öneme sahip madenlere ev sahipliği yapan bir şehir.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Eskişehir Madencilik Kümesi Başkanı ve İMİB Başkan Adayı Metin Çekiç’in açıklamalarını dinlerken bir kez daha şunu düşündüm: Aslında sorun potansiyel eksikliği değil, bu potansiyeli doğru yönetememek.

Madencilik sektörü çoğu zaman sadece “yer altı faaliyeti” gibi algılanıyor. Oysa Çekiç’in de altını çizdiği gibi, bu binada kullanılan demirden kuma, çimentodan cep telefonuna, arabadan mikrofona kadar hayatımızın her alanında maden var. Türkiye, bilinen rezervler açısından dünyanın yüzde 22’sine sahip, maden çeşitliliğinde ise dünyada 8’inci sırada. Buna rağmen madenciliğin gayri safi milli hasıladan aldığı pay sadece yüzde 1. Karşılaştırma çarpıcı: Amerika’da yüzde 8, Kanada’da yüzde 12, Avustralya’da yüzde 15.

Eskişehir’e baktığımızda tablo daha da dikkat çekici. Türkiye’nin ilk maden ruhsatı Eskişehir’de alınmış. Kırka Bor Boraks, dünya rezervlerinin yaklaşık yüzde 70’iyle elimizde. Manyezit, altın ve daha pek çok değerli maden bu topraklarda. Yani Eskişehir tam anlamıyla bir madencilik şehri.

Ama asıl mesele Beylikova.

Beylikova’daki Nadir Toprak Elementleri (NTE) rezervleri, Eskişehir’i ve Türkiye’yi bambaşka bir lige taşıyabilecek güçte. Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci rezervine sahibiz. Dünyada bilinen 18 nadir toprak elementinin 12’si Eskişehir’de bulunuyor. Yeşil enerji, rüzgar türbinleri, elektrikli araçlar, lityum bataryalar, savunma sanayii, tıp, kamera ve lens teknolojileri, mıknatıs sanayii… Bugün küresel ticaret savaşlarının arka planında bile bu elementler var.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın açıklamaları bu yüzden çok önemli. Beylikova’da pilot tesiste üretimin sürdüğünü, saflaştırma çalışmalarının yapıldığını ve bu kapsamda diğer ülkelerle görüşmeler yürütüldüğünü söylemişti. Daha da önemlisi, bu madenin devlet eliyle işletileceğini vurguladı. 2026 yılında endüstriyel tesisin temelinin atılması, ardından iki yıl içinde tamamlanması hedefleniyor.

Burası kritik. Çünkü mesele sadece maden çıkarmak değil, o madeni işlemek. Eğer Nadir Toprak Elementleri’ni kendi tesislerimizde saflaştırıp katma değerli ürüne dönüştürebilirsek, bu hem Eskişehir hem de Türkiye için tarihi bir başarı olur. Aksi halde yine ham madde ihraç eden, katma değeri başkalarına bırakan bir ülke olarak kalırız.

Bir diğer önemli başlık ise çevre algısı.

Madencilik denince toplumda ciddi bir ön yargı var. Metin Çekiç’in söylediği “Önce insan, önce çevre, sonra maden” yaklaşımı son derece net. Evet, iyi madenciler var, kötü madenciler var. Kötü yapanın karşısında durulmalı, denetimler sıkı olmalı. Ama çevre hassasiyeti adı altında, ülkenin refahına katkı sunacak madenlerin çıkarılmasını tamamen engellemek, bizi ithalata daha bağımlı hale getirir. Bu da ne çevreye ne de topluma uzun vadede fayda sağlar. Asıl yapılması gereken, gerçek madenciliği halka doğru anlatmak.

Sektörün önünde ekonomik zorluklar da var. 2025 yılı hem Türkiye’de hem dünyada ciddi bir kriz yılı. Enerji, işçilik, doğal gaz ve petrol maliyetleri madenciliğin en büyük yükü. Türkiye’nin yaklaşık 6 milyar dolar seviyesinde olan maden ihracatını 8-9 milyar dolara çıkarma potansiyeli var ama küresel koşullar bunu şimdilik zorluyor. 2026 için de beklentiler temkinli.

Tüm bu tablo içinde Metin Çekiç’in İMİB Başkan adaylığı da ayrıca önemli. Yaklaşık 6 bin 500 üyesi olan, Türkiye maden ihracatının yüzde 70’ini gerçekleştiren bir yapıdan söz ediyoruz. Eskişehir’den bir madencinin bu göreve talip olması, şehrimiz adına da kıymetli. “Sen ben yok, biz varız” mottosu, sektörün bugün en çok ihtiyaç duyduğu anlayış.

Özetle… Eskişehir’in yer altı zenginlikleri, doğru planlama ve kararlılıkla yer üstü refahına dönüşebilir. Beylikova’daki Nadir Toprak Elementleri bu işin anahtarı. Devlet eliyle, çevreye duyarlı ve katma değer odaklı bir madencilik modeli başarılabilirse, Eskişehir sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da konuştuğu bir merkez haline gelir.

Fırsat büyük. Mesele, bu fırsatı heba etmemek.