“Rum’ların en mesul kişileri Zürih – Londra Antlarının bir sıçrama tahtası olduğunu ve böyle bir antlaşmayı, Kıbrıs Rum’unun hakiki gayesine daha kolayca erişebilmesi için bilerek ve anlayarak kabul ettiklerini çekinmeden ilan ediyorlardı”. 1969

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken ada’nın tamamının 2020 yılında susuz kalacağına ilişkin veriler (FAO)Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün raporunda belirtiliyordu. O yıllarda hazırlanan raporun Devletin Arşivlerinde olduğunu düşünüyoruz. Ada’ya su getirme projesi ve olasılıklar değerlendirilirken en yakın ülke olarak Türkiye’den su getirilmesi de öneriliyordu. Raporda ilgi çeken bir husus ise su getirilecek boru döşenirken ikinci bir borunun da birlikte döşenmesi öneriler arasında idi. Birinci borudan su getirilirken ada’nın çevresinde bulunan doğalgaz ve petrolün diğer boru hattı aracılığı ile Türkiye üzerinden pazarlanmasının ekonomik bir uygulama olacağı belirtiliyordu. Yazmakta olduğum “Bir Demet Yaşam Yakın Dönem Kıbrıs Tarihi” seri kitabımın üçüncüsünde bu konuyu 161 – 173 sayfalarında ayrıntıları ile değerlendiriyorum. Buna koşut Ankara’da yayınlanan ULUS gazetesinde de 06 Mart 2013 günü değerlendirdiğimi paylaşmak istiyorum.

Şimdi o kadar konu varken siyasiler seçim çalışmalarına devam ederlerken bunlardan neden bahsetmiyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim… Neden su konusu… Evet Neden? Çünkü mendil büyüklüğündeki ülke İsrail ile işbirliği yaparak var olan suyun ekonomik olarak nasıl kullanılacağı konusunda işbirliği çalışmaları başlatmıştır. Bizler ise aylar öncesinde Türkiye’den getirilen suyun dağıtımı için yapılması gerekenleri tam olarak yaptığımızı ne yazık ki söyleyemiyoruz. En kısa sürede bu çalışmaların öncelik ve ivedilikle sonlandırılacağına inanmak istiyoruz. Alithia gazetesinde yer alan bir haberde İsrail – Yunanistan ve Güneydekilerin su konusuna özel önem verdikleri belirtiliyor.

Güneydeki yönetimin en önde gideni olan Bay Nikos Anastasiyadis, 16. Olağan DİSİ’nin Genel Kurulu’ndaki konuşmasında son Başkanlık döneminde olduğuna vurgu yaptıktan sonra amacının 2023 yılında görevi devrederken yeniden birleşmiş bir vatan bırakmak olduğunu söylüyordu. Bazı Türk siyasetçilerin de bu Genel Kurula katılmalarından duyduğu mutluluğun da altını çiziyordu. Katılımın birlikte yaşamak isteğinin bir göstergesi olduğuna vurgu yapıyordu. Konuşmasının devamında “BM Anayasasına saygı ile işbirliği yaparak birliği, egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğünü kuracak herkese fırsat verecek bir çözüm bulmak için karşılıklı saygı içerisinde birlikte çalışmaktır” diye konuştuktan sonra karanlıkta ıslık çalar havada olduğunu söylemek olasıdır.

DİSİ Başkanı Averof Neofidu ise önümüzdeki 5 yıllık süreçte en köklü reform vatanımızın yeniden birleşmesi olacak dedikten sonra amacının “İşgalden kurtulmak” olduğunu belirtiyordu. Crans Montana’da Guterres çerçevesinin parametrelerinin netleştiğini, ilk kez uluslararası toplumun Guterres aracılığı ile Kıbrıs’ın artık normal bir devlet olması gerektiğini tanıdığını ve alenen açıklanan noktaya geldiğini söylüyordu. Geleceğe ilişkin olarak da “Hedefimiz, yabancı garantiler ve işgal askerleri olmadan Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk halkımızın tamamının geleceğini güvence altına alacak doğru ve işleyebilir ve adil bir çözüm olarak” ortalıklara koyuyordu.

Yapılacak konuşmalardan yola çıkacak olur isek 50 yıldır konuşulmayan hiçbir yönü kalmamış Kıbrıs uyuşmazlığını 5 yılda nasıl çözeceklerine açıklık getirsinler de bizlerde öğrenmiş olalım. Çözümü İngiliz anahtarı ile mi yoksa maymunculukla mı çözecekler. Önümüzdeki süreçte bu sorularımızın yanıtını almak istiyoruz.

Crans Montana’da masayı devirerek normal devlet olamayacaklarını bilmeleri gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…