Her olayın bir nedeni vardır. Bazı sözler dokunduğu “zülfü yarı” yakıp yıkar. Tahribatta ağır olur. Hasetlik ya da husumet kaynaklı yalan veya iftiralar ile yakılan, yıkılan gönüllerin tamiri mümkün mü? Allah’tan korkmayan kuldan utanmayan “Ele geleni yer, dile geleni söyler. Kork, Allah’tan korkmayandan ve kuldan utanmayandan” derler. İslam’ın ilk yıllarında bazı müşrikler, insanları hakikatten uzaklaştırmak için açtıkları hendeklerin içlerine ateşler yakıp hakikate inanmışları o hendeklere atmışlar. İnancımdan vaz geçtim diyeni serbest bırakmışlar. O günden, bugüne “ASHAB-I UHDUT” olarak anıla bu kıssa Kur’an’ın Buruç suresinde anlatılır.

Bir insan iftira atmak ateşte yakmaktan beterdir. Otuz yıl önceki elem dolu bir olayda söz etmek istiyorum. Bir iş yeri çalışanlarından bir erkek, bir bayan çalışandan faydalanmak istemiş. Bayan, meluna yüz vermemiş. İstediğini elde edemeyen yüzsüz, kadını zora sokmak için bir iftira atmış. Kadın durumu kocasına bildirmiş. Kadın aynı işyerinin bir başka şehirdeki işyerine tayin ister. Yeni işyerine taşınırken yüreği yanık kadın: “Ben bu işletmeden canlı gidiyorum. Mevla’dan dileğim odur ki, o pisliğin de buradan cansız gitmesidir.” der. Böylece davasını en büyük mahkemeye arz eder. Çirkefliğin vahametinden kadının sağlığı bozuldu. Bir süre sonra da hak vaki oldu.

Nur suresi 04 ile 19’uncuayet meallerinde özetle Allah: ”Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahitle ispatlamayanın şahitliğini kabul etmeyin. Bunlar fasık kimselerdir… Size dünya ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı iftiradan dolayı mutlaka size büyük bir azap dokunurdu. İftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında bilginiz olmayan şeyleri söylüyor ve önemsiz sayıyordunuz. Bu, Allah katında büyük bir günahtır… İftirayı işittiğiniz vakit, “Böyle sözler bize yakışmaz Allah’ım! Bu bir iftiradır.” deseydiniz ya...  Bu gibi şeylere tevessül etmemeniz için Allah, size öğüt veriyor… Toplumda hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimselere dünya ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir. Siz bilemezsiniz… Allah’ın lütuf ve rahmeti olmasaydı haliniz nice olurdu?” buyuruyor.

Taciz ve iftiraya maruz kadının önceki işyerinden ayrılışının sene-i devriyesinde o adamın cansız bedeni memleketine götürüldü. Hadise döneminde ben de, o işletmede görev yapıyordum. Haklının haksızdan, haksızın haklıdan ayrılmasında elbet tanık gerekli... Kadının tanığı en büyük tanık... O tanığı ne uyku ve ne de gaflet hali tutar. Daim diridir. Her şeyi ve her yeri görüp gözetendir. İltimas etmeyendir. Gördüğü gördük, duyduğu duyduk, bildiği bildik ve kararı karardır. Ondan ne kaçılır ne de kaçırılır. Her yer ve her şeye o hükmedendir.

Yaklaşık on yıl önce ortalıkta bir gariplik var ama sonu hayır olsun, dedim. İki gün sonra İstanbul’a gitmek için Eskişehir Tren Garında Hızlı Trene binmek üzere iken telefonum çaldı. Telefonda, Seyitgazi Savcılığına gelmem gerektiği söylendi. Bir hafta sonra döndüğümde uğrasam olur mu, dedim. “Olur.” denildi. İstanbul dönüşü anılan savcılığa gittim. Bir başka mahkemede sahte diplomalının biri meğer bana iftira atmış. Atılmış iftirayı kolay mı temizlemek. “Gel de atla pirincin taşını.” misali…Suçsuzun kendisini aklamasından daha zor ne olabilir?

Mahiyetimde çalışan bir şef, işçi alımı sırasında birinin diplomasının renkli fotokopi olduğunu söyledi. İlgili kişiden diplomanın aslını istedik. Diplomanın aslını zayiinden getiremeyeceğini söyledi. Biz de, işe başlatmadık. Ortalıkta bir vaveyladır koptu. Yüzlerce kişinin diplomalarını farklı kanallardan çok yönlü soruşturduk.Bir kaç diplomanın sahte olduğu ortaya çıktı.Sahte diplomalı kişilerin iş hakları fesih edildi. Durum yargıya taşındı.

İş hakkı fesih edilen sahte diplomalılardan biri, mahkemede sahte diplomayı benden aldığı iddiasında bulunmuş.Atmış iftirayı…  Bir insana aklanda gel demek kolay. Hak katında temizdim ama halk kadında da aklanmam lazım, diye düşündüm. Üçüncü gece yarısı uykudan uyandım. İki rekât namazı kılıp Kur’an mealini açtım.  İstem dışı Buruç suresinin meali açıldı.Dokuzuncu ayeti okurken işte suçsuzluğumun ispatı sana şükürler olsun Allah’ım, dedim. O ayet mealinde hâkimlerhâkimi, tanıklar tanığı Allah: “…Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi Allah her şeye tanıktır.” buyuruyordu. Allah tanıksa endişeye ne gerek, dedim.

Ertesi gün telefond asaygın bir hukukçu: “Seninle alakalı kulağıma bir şeyler geldi. Bir belge göndereceğim. Bu belgeyi mahkemeye arz et.” dedi. Müfteri ve mahkemede yargılanan diğer kişiler; sahte diplomaları Eskişehir merkezde ismini bilmedikleri bir kişiden aldıklarını beyan etmişler. Birkaç gün sonra da o sahte diplomalılardan iki kişi bana gelip kendilerini mahkemede tanık göstermemi istediler. Ben de: “Size, nasıl güveneyim.” dedim. Biz, sana atılan iftira karşısında vicdanen rahat değiliz.” dediler. Neticede mahkemede müfteri müstahak olduğu cezayı aldı.  Vicdan sahibi hak, hukuk bilen insanlar olmasa masumlar ne çekerdi o melun müfterilerden Allah-u âlem!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 26 MAYIS 2022 – Milli irade