“Her iki taraf anlamış ve kabul etmiştir ki Ada sakinlerini teşkil eden Türk’ler, bu topraklarda ebediyete kadar yaşayacak ve var olacaktır. Zürih ve Londra’da hak ve hürriyeti tanınan halkı bundan böyle korku, tehdit hatta katliam gibi vasıtalarla buradan uzaklaştırmak, mahvetmek imkansız bir hale gelmiştir.” 1959

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Amerikalı Bay Trump geçtiğimiz günlerde İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekildiğini açıklaması sonrasında AB ile olan iplerin gerilmesine neden oldu. Açıklamalara bakılırsa İran’la savaşın eşiğine gelindiği havası basılıyor.Yakın dönemde bu filmin benzerinin Kuzey Kore ile yaşandığının da unutulmaması gerekiyor. Gelinen bu nokta ortalıkta dururken Avrupa Ordusu kurulması yeniden gündeme taşınıyor. 28 üye ülkenin ayrı ordularının olmasına karşın NATO benzeri bir yapının oluşturulmasına çalışılıyor. Bu planın başını AP Başkanı İtalyan parlamenter Antonio Tajani çekiyor.

Böyle bir önerinin yapılıyor olmasını savaş kışkırtıcılığı olarak da okumak gerekiyor. Çünkü Kathimerini gazetesinde yer alan haberde Yunanistan’ın Fransız donanmasına ait iki adet savaş gemisini silahlarıyla birlikte kiraladığı belirtiliyor. Türkiye ile olan ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde savaş gemisi kiralamaları yukarıdaki yargımızı kanıtlıyor. Geçtiğimiz Kasım ayında AB ülkelerinin Savunma Alanında Kalıcı İşbirliği söylemi ile eşgüdüm içinde çalışacak bir yapıyı oluşturduklarının da unutulmaması gerekiyor.

Karşımızdaki unsur ise bir yandan AB ile olan ilişkilerini sağlam tutmaya çalışırken Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgaz ve petrolün Avrupa ülkelerine pazarlanması çalışmalarını yapıyor. Böyle bir hareketi ayaktopu ile tanımlamak gerekirse yapılan, ceza alanı içinde 9 kusurlu hareketten bir tanesidir ve cezayı gerektirir. Buna karşın ceza verilmesinden geçtik üstüne üstlük destekleniyorlar. Böyle bir ortamda onlar için müzakere masasına oturmak eski dildeki söylemi ile abesle iştigaldir.

İsrail ve Yunanistan’la anlaşma imzalayan karşımızdaki unsur bir yandan da müzakerelerin devamından yana olduklarını duyuruyo. Aslında müzakere süreci onların AB’ne üyeliklerinin gerçekleştiği gün yıkılmış ve çökmüştü. O günden sonra yapılan müzakereler bir anlamda boşlukta sallanmaktadır. Şimdi bütün yaşananlardan sonra dış baskıların arkasına saklanılarak yeniden müzakere masasına oturmak kadar anlamsız bir husus olamaz. Ada’da barıştan yana olduğunu her zaman kanıtlayan Kıbrıs Türk’lerinin karşı tarafın bu orta oyununu bozmasının zamanı gelmiş hatta geçmektedir.

Orta oyununu bozmak bir yana AP Dilekçeler Komitesi Başkanı İsveç Avrupa milletvekili Cecilia Wikstrom yanına aldığı parlamenterle kapalı olan Maraş bölgesine girmeye çalıştı. Bunun öncesinde güneyden gelen Rumlar pankart açarak gelenleri karşıladılar. Kıbrıs Türk grupları da yaşananları protesto ediyordu. Bölgeye gelen parlamenterlere sormak durumundayız. Kendi ülkelerinde böyle bir olayın yaşanmasına izin verirler mi? Annan’ın belgesine hayır diyenleri uygulamaları ile ödüllendirenlerin evet oyu veren Kıbrıs Türk’lerinin de haklarını vermek gibi bir yükümlülükleri olduğunu unuttularsa anımsatmak istiyoruz.

Kudurmuşun alışmıştan beter olduğunun son göstergesi Ermenistan Başbakanı olan Bay Nikol Paşiyan’ın yaptığı son açıklamalardır. Bay Nikol, “Türkiye ile ön koşulsuz diplomatik ilişkiler kurmaya hazırız. Ancak Ankara Dağlık Karabağ ile ilgili ön koşul sunmamalı” diyor. Türkiye koşul koyarsa suç kendileri koyarsa normal bir yaklaşım olarak algılıyorlar. Bu yönlü yaklaşımlar için Anadolu insanının anasının güzelliğinin sorguladığı söylemi olduğu da unutulmamalıdır. Dünyada bu tür yaklaşımlarla hangi uyuşmazlığın veya sorunun çözüldüğünü bilen varsa beri gelebilir.

Önümüzdeki yaz aylarının bölgemizde yaşanacaklar nedeniyle daha sıcak geçeceği için Ulusal Konseyi kurarak işlerlik kazandırmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…