Ekonomide yaşanan gelişmeler, sadece rakamlarla değil, doğrudan hayatlarımızla ölçülüyor artık. Esnafın da işçinin de cebindeki her kuruş, ülkenin ekonomi politikalarının birer yansıması haline geldi. Bugün hem tüccarın sesi olan Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler’in çağrısına hem de işçilerin hayat şartlarını gözler önüne seren Türk-İş verilerine kulak vermekte fayda var. Çünkü bu iki ses, aslında birbirinden bağımsız değil; aksine aynı zincirin halkaları.
Merkez Bankası'nın son faiz artırımıyla politika faizi yüzde 46’ya yükseldi. ETO Başkanı Metin Güler’in dikkat çektiği üzere, bu durum ticari kredi faiz oranlarını yüzde 60’ın üzerine taşıdı. Tüccar ve sanayici, bu yüksek faiz oranlarıyla üretmeye, istihdam sağlamaya, ayakta kalmaya çalışıyor. Güler’in ifadesiyle, ekonomide çarkların dönebilmesi için düşük faizli ve uzun vadeli krediye ihtiyaç var. Çünkü finansman sorunu çözüme kavuşmadıkça, işletmelerin sürdürülebilirliği zora giriyor. Tüccarın ayakta kalabilmesi sadece kendisi için değil, istihdam sağladığı çalışanlar için de hayati önem taşıyor.
Öte yandan Türk-İş’in açıkladığı veriler, işçilerin geçim mücadelesinin her geçen gün ağırlaştığını gözler önüne seriyor. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 24 bin 35 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 78 bin 292 TL’ye ulaşmış durumda. Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti 31 bin 142 TL. Bu rakamlar, asgari ücretle çalışan milyonlarca kişinin resmi olarak yoksulluk çizgisinin altında yaşadığını gösteriyor. Mutfak enflasyonu aylık yüzde 1,78, yıllık ortalamada ise yüzde 51,58 olarak hesaplanmış. Yani sadece mutfaktaki pahalılık bile çalışanları her ay biraz daha yoksullaştırıyor.
Bu noktada asıl soru, tüm bu ekonomik zorluklar karşısında kim, kimin yanında duracak?
Tüccarın da işçinin de desteklenmeye ihtiyacı var. Devlet, tüccara uygun kredi olanaklarıyla nefes aldırmalı ki, o da yanında çalışan personele bu dayanışmayı yansıtabilsin. Aksi halde zincirin halkaları birer birer kopar. Üretim durur, istihdam azalır, sosyal adalet daha da yara alır.
Temmuz ayında asgari ücrete bir ara zam yapılması beklentisi de bu bağlamda yeniden gündeme gelmeli. Asgari ücret ilk açıklandığında, enflasyonun beklenenden yüksek gerçekleşmesi durumunda ara zam yapılabileceği konuşulmuştu. Şu an Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamaları, böyle bir ihtimali gündem dışı bırakıyor gibi görünse de, hayatın gerçekleri bambaşka şeyler söylüyor. Enflasyon hedef değil, yaşanmış bir sonuçtur. Temmuz’da ne olacağını hep birlikte göreceğiz.
Ancak bugünden söylemek gerekir ki; bu kadar ağır ekonomik şartlar altında hem işçiye hem işverene nefes aldıracak politikalara acilen ihtiyaç var. Aksi takdirde tüccarın borç yükü, işçinin geçim yüküyle birleşir ve hepimizi daha da ağır bir tablonun içine sürükler.