“Bizim bildiğimiz kadarı ile her insanın duyduğu acı aynıdır. Müslüman olsun Hıristiyan olsun bu hususta ayrılık gayrilik tutulmaması gerekiyor. Hâlbuki bu prensiplere hiçbir zaman riayet edilmemiş ‘Haç’ hükmünü icra etmiştir. 11 senenin acısını nihayet yine ‘Hilal’ yetişebilmiş, bütün barbarlık ve vahşete son verebilmiştir.” 1974

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Yeni bir yıla girmeye hazırlanırken nur topu gibi bir sorunumuz daha oldu. İran’da yaşananlardan söz etmek istiyoruz. Bölge ülkelerinde yaşanan çatışmalarda taraf olan İran yöneticileri halkın gereksinmelerine duyarsız kalınca ekonomik sıkıntı içinde olan halk kışkırtmaların da etkisi ile bir anlamda hak arayışına çıktı. İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın kendine de pay çıkarmak çabası olayların genişlemesine neden oldu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise yaşananları değerlendirirken protestoların sadece ekonomik gerekçeli değil siyasi ve sosyal istekler çerçevesinde olduğunun görülmesi gerektiğine vurgu yapıyordu.

 

Amerika’nın üzerine görev olmasa da müdahil konuma geçmesi ve BM Güvenlik Konseyinin de müdahil olmasını istemesinden de sonuç alınamadı.

Bay Donald Trump’ın BM’i dilediği gibi kullanacağına inanıyordu. Ülkede yaşananların BM’in konusu olmadığı da bu kararın alınmasının birincil nedenidir. Buna karşın BM’in en yetkin ağzı olan Genel Yazman Bay Antonio Guterres, yapının çatırdamakta olduğunu 2018 yılının ilk günlerinde yaptığı açıklaması bir hayli düşündürücüdür. Açıklamasında, “2018’in ilk gününde alarm çalıyorum. Alarmın seviyesi kırmızı” diyordu. Gerekçe olarak da yaşanmakta olan krizler, milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve sosyal eşitsizliğin arttığı bir dünyadan söz ediyordu.

Dünyada sosyal eşitsizliğin artmasının temel nedeni dünya halklarına dayatılan zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul kalmasını içeren ekonomik yapının olduğu biliniyor. Bu sistem değiştirilmeden halklarının refaha ulaşması olanaksız ötesidir.  Yaşanan bunca sıkıntıya karşın dünyadaki silah satışlarında adeta rekora koşuluyor. Dünyayı beş büyük olarak gören ülkelerin silah üreticisi olmaları ise ayrıca üzerinde durulmasını gerekli kılıyor. Stockholm Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nün (SIPRI) rakamsal açıklamaları ile sizlerdi boğmak istemiyoruz.

Bay Guterres’in da iyi bildiğine inandığımız milliyetçilik ve yabancı düşmanlığının artmasının temelinde gelir eşitsizliğinin yattığı gerçeği vardır. Avrupa’yı saran bu olgunun giderek büyümesi dünya barışı içinde son derece tehlikeli bir durumdur. Gelinen bu noktada tehlikeli gidişe dur diyemeyen bir yapıya dönüşmüş olan BM’in kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Aksi halde oluşacak yeni bölgesel yapıların güçlenerek ve daha büyük egemenlik savaşlarının yaşanmasına neden olacaktır. Son dönemde bütün ülkeleri etkisi altına almış olan terör olaylarının iyi irdelenmesini de gerekli kılmaktadır.  

Dünya böyle sıkıntılarla çalkalanırken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 07 Ocak 2018 günü erken genel seçim yapıldı. Siyasi parti başkanlarının kıyasıya yarıştığı bir seçim artık gerilerde kaldı. Bu nedenle söylenenlerin ve vaatlerin seçim alanlarında kalması gerekiyor. Halkın oyları ile belirlediği bu sonucu herkesin saygı ile karşılaması, ayak topu söylemi ile önümüze bakılması kaçınılmaz olarak karşımızda duruyor. Karşımızdaki unsur alınan bu sonuçtan rahatsızlık duymuş olabilir. Onların da işlerine kendi bakmaları gerekiyor. Bizim içişimize karışmamaları gerektiğini yinelemek istiyoruz.

Seçim sonucunun verdiği mesaj da doğru okunarak geleceğe yönelik çalışmalara ve projelere yönelmek doğru bir yaklaşım olacaktır. “Biz bu adada kalıcıyız” diyerek çalışmalarımızı bütün halkı kucaklayıcı şekilde oluşturmak durumundayız. Ulusal Konseyin de bu aşamada kurulmasında sayılamayacak kadar yarar olduğunu yinelemek istiyoruz.

Alınan bu sonuçtan sonra Kıbrıs Türk’lerini kimsenin yok sayma haklarının olmadığının bilinmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…