Meram, eski kış gecelerine özlemden ziyade insani değerleri yitirişin üzüntüsü. Zaman zaman da özlemiyor değilim. O günlerden bugünlere nasıl gelindi? O günler bir kültürdü. O kültürden neler yitirildi, neler? Zayiat, kazançtan daha fazla... Maalesef insan maddi güç kazanım peşine ihtirasla düşünce insani değerlerini kaybediveriyor.

Ülkemizde televizyon 1970’li yılların ilk yarısında yayın hayatına girdi. Siyah beyaz TV’lerin yerini 1980’li yıllarda renkli TV’ler aldı. TV’ devri öncesi kış akşamları birkaç aile, bir komşuya giderlerdi. Bazen haberli, bazen de çat kapı... Haberli ziyaretlerin ikram sofrası ve muhabbeti daha zengin olurdu. Şehirde misafire ikram patlamış kestane, mısır, çerez, kahve, boza, meyve, çay vs. şeklinde olurdu.

Kış geceleri sokaklarda seyyar boza satıcıları: “Bozaaa… Boza!” diye, avazla boza satarlardı. Köylerde misafirlere ocaktaki kızgın meşe külünde mayasız ekmek yapılırdı. Kadınlardan maharetlisi siyah haşhaş sürtüp şeker veya pekmezle tatlandırırdı. Patates haşlaması veya külde pişmiş patates, patlamış mısır, tulum peyniri, tereyağı, turşu, keşli erişte, kavurma, sucuklu yumurta, pekmez vs. sofraya konulurdu. Maksadım yeni nesillerin güzellik ve erdemliklerini tanıtmak… Anadolu insanının fedakârlığı, müşfikliği, cömertliği ve uzlaşı kültürünün zenginliğini anlatmak…

Anadolu’nun bağrında yetişen Mehmetçikler ile Ayşecikler bu anlayışla bu vatan toprağını düşmanlara teslim etmediler. Ne mutlu vatanına, bayrağına ve kutsallarına sahip çıkanlara… Kış gecesi misafirliklerde kahvehane veya köy odasından erkeklerin gelmesiyle sofralar kurulurdu. Büyüğün küçüğe, küçüğün büyüğe saygı ve sevgide nasıl davranması gerektiğinin örneği oralarda yaşanırdı. Çocuklara, erkeklere ve kadınlara ayrı sofra dizayn edilir sonra da çaylar içilirdi. Bazen un helvası, bazen pişmaniye, bazen de ekmek kadayıfı yapılır ya da tahin helvası ikram edilirdi gaz lambası aydınlığında.

O kış gecelerinin misafirlikleri birer kültür, eğitim, okul, imalathane yanında toplumsal yargı merkezleriydi. Tarımsal tasarımdan hayvancılık planlamasına kadar o evlerde karara bağlanırdı. Herkes birbirini o evlerde daha detaylı tanırdı. Dünürlüğün ilk adımları bile o evlerde atılırdı. Kimin hangi kıza talip olduğu, hangi kızın kimi istediğinin adı oralarda konulurdu. Böylece başka taliplerin önü kesilirdi.

Şehir ve köy kış gecelerini yaşamış biri olarak konuyu ele aldım. Riya, istismar, yalan, iftira, ifrat ve tefrit gibi kötü hasletlerin felaketi çocukların belleklerine oralarda işlenirdi.  Ne hazin ki günümüzde komşuluk ilişkileri bir yana anaya, babaya tahammülün azaldığına cümle âlem şahit… Şehrin aynı sokağında pek çok komşu diğer bir komşunun ölümünden bi haber değil mi? O kış gecelerinde muhabbetler sabahlara kadar yapılır, sorunlar paylaşılıp çözümler birlikte aranırdı. Seher vakti horozların ötüş sesleri şenliğinde herkes evine dönerdi.

Son zamanlarda televizyonun koltuğunu cep telefonu sarsmış görünüyor. Haydi, hayırlısı diyelim! Hangi çağ olursa olsun göz ardı edilemeyecek en kritik husus insani değerlerdir. Toplumsal hayata televizyonun girişiyle sosyal ilişkilerde çöküş hızlandı. Çöküşü sadece televizyona bağlamak yanlış olur? Zafiyeti, benlikte aramak daha doğrusu… Teknolojik gelişime insanlığın elbette ihtiyacı var.

Teknolojik kazanımlar insani değerlerin önüne geçince güven ve uzlaşı kültürü yara aldı. Güven ve uzlaşı kültürü yara alıca toplumsal barış bozuldu. Maalesef güven zedelemesi insanları birbirinden uzaklaştırdı. Teknolojiyi bütün değerlerin üstünde görünce insanlık merhameti, sevgiyi, insafı, hoş görü ve saygıyı terk etti. Başkalarından merhamet, sevgi, insaf, hoşgörü ve saygı bekleyen aynı anlayışla davranmalı ki başkalarından aynı hassasiyetleri beklemeye yüzü olsun.

O kış geceleri misafirlik evleri birer sosyal terapi ve sosyal çevreye aidiyet yuvalarıydı. Çocuk toplumsal ilişkiyi, sevgiyi, hoş görüyü oralarda görür ve hayata geçirirdi. O günlerin insanı daha çocukluk yaşında sosyal çevreye uyumlu yetişir ve ikilem içerisinde bocalamazdı. İnsani değerlerin işler olduğu o toplumlarda yalancı, müfteri, gaspçı, hırsız, zani, hilekâr ve istismarcı tiplere alkış tutulmadığı gibi onlara müsamaha da gösterilmezdi.

İnsanların, başkaları haklar üzerinde gözü olmaması için: “Oturup başkalarının koyunlarını sayacağına ayakta dur da kendi koyununu sağ!” uyarısını yaparlardı.

Ömrünüz uzun, kazancınız bol olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!







Yunus Emre GÜLLÜ - 28 OCAK 2023 / Milli irade