Fotoğraf sanatçımız İrfan Ongar fotoğraflarla güzel bir Odunpazarı kitabı hazırlamış. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’da bunu değerlendirmiş ve Belediyenin yayını olarak yayınlamışlar. Böylesi güzel, emek verilmiş kitabın sayfalarında Odunpazarı’nı gezerken Odunpazarı’nı düşündüm.

odunpazarı-kitap

Odunpazarı semti, Eskişehir’in antik Dorylaion döneminden sonra  Türklerin bu bölgede ilk yerleşim yerlerinden biridir. 1970’lerde, eski yazarlarımızdan biri, Ankara‘dan gelen bir heyeti Odunpazarı’nda gezdirirken bazı evleri göstererek; “Mesela bu ev Selçuklulardan kalmadır” falan demişti. Tabi bu bir abartıydı. Odunpazarı ciddi olarak Osmanlı’nın yerleşim yeridir. Bunu , 1992 ve 2003 yıllarında yapılan iki bilimsel Odunpazarı Sempozyumunda ortaya konulmuştur. Ayrıca Erkan Uçkan ve Yelda Olcay Uçkan’ın  beraber hazırladıkları hem Kültür Bakanlığı hem de Çekül Vakfı yayınları olan “Odunpazarı Evleri” kitaplarında da görüyoruz.

Odunpazarı, Eskişehir’in ilk yerleşim yeri olurken, tabi olarak ilk yerli halkının da yeri olarak özgün doğal yaşama ve kültürüne de sahipti. Odunpazarı’nın yaşlıları “Biz yerlileri bin yıllar Hititlilerden, onlardan da eski yerlisiyiz, biri gelmiş biri gitmiş devletlerden ama biz hep buradayız.Sakinliğimiz, bir birimize tutkunluğumuz buradan gelir” derlerdi. Gerçekten başkaydı Odunpazarı. Örneğin karlı kış geceleri ta mezarlığın oradan Askerlik Şubesine (Şimdi Cumhuriyet Tarihi Müzesi) kadar çoluk çocuk en yaşlısına kadar  ekmek tekneleriyle, kızaklarla kayarlardı. Hatta buz olsun diye su bile dökerlerdi. En ünlü tatlıları Kabak tatlısı idi, sonbahar’da kış hazırlıkları yapılırken en temel ihtiyaç gibi önce kabaklar alınırdı. Bağlılıkları yaz aylarında kapı önlerinde, kışın ev ev oturmalarında idi.

kitaptan

Odunpazarı, Odunpazarı olmaktan 1970’lerin başında çıkan SİT alanı kanunu ile başladı. İnsanlar evini onaramaz, bir çivi çakamaz olunca, yerliler evlerini satarak aşağı mahalle denilen semtlere taşındı. Yeni Odunpazarılar ilçelerden, köylerden, başka şehirlerden göçenlerden oluştu. 2005 yılında kendimce yaptığım araştırmamda; yerlilerden her sokakta ya bir hane kalmıştı ya da birkaç sokak da bir hane. Tabi bu Odunpazarı’nın doğal yapısını bozduğu gibi geleneksel yaşamını, kültürel değerlerini de bozdu. 2000’li yılların başında “Yeniden Odunpazarı” denilirken bir takım çalışmalar yapılmak  istendi. Ne varki, bu çalışmalarda Odunpazarı Kültür ve Dayanışma Derneği ve Odunpazarılar yoktu. Sivrihisar Caddesindeki otelde yapılan toplantılar bir şey üretmedi. OdunpazarıOdunpazarı diye tv kanallarında iyi tanıtımı yapıldı, ülkemizin gezilecek, görürecek yerleri arasında yer alması gerçekleştirildi ama hazırlıksız yakalandılar. Nedir bu hazırlıksızlıklar? Eskişehir Sanat Derneği olarak biz o günler hemen ülkemizdeki gezilip görüren tanıtımı yapılan Safranbolu, Beypazarı,Cumalıkızık ve Ankara Kaleçi’ni incelemeye aldık ve gidip inceledik. Oradaki Sanat ve Turizm Dernekleri, Belediyelerle ve yerli halkı ve esnafları ile görüştük. Ben hem Eskişehir Sanat Derneği’nde Başkanı, hem de Odunpazarı Kültür Dayanışma Derneği’nin Kültür’den Sorumlu Başkan Yardımcısı idim. O çalışmalara ne Eskişehir Sanat Derneği, ne de Odunpazarı Kültür ve Dayanışma Derneği alınmadı. Onun yerine ESYO diye sözde dernekleri biraraya getirdik diye  bir şey kuruldu ve cami dernekleri ilebirşeyler yapılıyor görüntüsü yaratıldı. Odunpazarı için bir proje geliştirmedi.

Odunpazarı için o kadar çok yapılacak iş varki o günlerde…

    Burhan Sakallı’nın Odunpazarı Belediye Başkanlığı döneminde düzenlenen  “Uluslararası Odunpazarı Sempozyumu” de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen konuşması Kıbrıs’daki Arap Ahmet semtini anlatırken “Bir tarihi semti turizme açarken ilk yapılacak iş şehrin sanatçılarını ve sanat örgütünü o semte yerleştirmek olmalıdır. Biz öyle yaptık” demişti ve şehrin sanat çevresinin o tarihi  semte neler kazandırdığını sıralamıştı.

     Bence Odunpazarı doğal hali yeniden yaratılırken  Beypazarı’ndan, Safranbolu’dan daha başka yerlerden farklı olmalıydı. Büyükşehir Belediyesi ile Odunpazarı Belediyesi işte bunu yapmaya çalışıyorlar.  İşte yeniden yaratma bu.İkinci konu Safranbolu, Beypazarı gibi yerler kasaba, oysa Odunpazarı üç üniversitesi çağdaş kentlerimizden Eskişehir’in bir semti.Böyle olunca doğal yapısının içersinde evleri, sokakları ve yemesi,içmesi sunulurken  bir tarafta geleneksel sanatları, bir tarafta da çağdaş sanat sunumu yapılmalı. Odunpazarı’na gezmeye görmeye gelen önce Eskişehir’e geldiğini düşünmemiz gerekiyor. O zaman  Odunpazarı herkesin kafasına göre, sıradan  denetimsiz  yer olmamalı. Beypazarı’nda, İsparta’nın Keçiborlu ilçesindeki Lavanta Kokulu Köyü Kuyucak’dak igibi  bir kurulu olması gerekiyor. Kısaca Eskişehir’e gelen, Eskişehir’in olmayan, başka yerlerde yediği yemekleri niçin Eskişehir’de yesin. Bütün deniz kenarı, tatil yerlerde  satılan boncuk takıları niçin Eskişehir’de alsın? Kasaba gibi tezgahlerde satılan tarhanaların arasında sıradan yapılmış işler çağdaş, modern Eskişehir yaratma düşüncelerimize uymuyor.

irfan ongar

Fotoğraf sanatçımız İrfan Ongar’ın objektifinden Odunpazarı.

Odunpazarı deyince ilk önde darcık sokakları ile evleri, sonra da lületaşı gelir aklıma. Lületaşı deyince de  İsmail Sadık’ın 1970’lerde bir Bayram gazetesinde yazdıklarını anımsarım: “Lületaşı’nın ham olarak gittiği ve işlenip dünyaya satıldığı Viyana’da Odunpazarıların lületaşı sayesinde çok zengin oldukları evlerinin  altınla gümüşle dolu olduğu sanılır, hatta görmeye gelenlerin bile olduğu anlatılırmıştı” de işlenir. Odunpazarı demek Lületaşı demektir. Çoğu lületaşı evlerde işlenirdi ve lületaşı ustalarının eşi ve çocukları da zımpara işini yaparlar bunu pek kimse bilmez. İrfan Ongar bu isimsiz lületaşı emekçisinin de fotoğrafını koymuş kitaba. İkincisi Odunpazarı’nda oturan yerli Odunpazarılı bugün yaşlılarıdır. İrfan Ongar’ın objektifi hep yaşlı Odunpazarlıları  görüntülemiş. Bir de Odunpazarı deyince her evin bir kedisi her sokağın kumruları vardır. Ongar onları da anlatıyor.

     İrfan Ongar Eskişehir Sanat Derneği’ndeki bir söyleşide; “Öyküsü olmayan fotoğraf iyi fotoğraf değildir, fotoğraf sanatı da olamaz” demişti. İrfan Ongar, biz öyküsü olan Odunpazarı fotoğraf vermiş, her fotoğrafa da şair yanını konuşturarak kısa kısa şiirler, dizeler sunarak.