İslâm dünyası, hiç bir dönemde ekonomik buhran yaşamamıştır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Emevî,  Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı devrine bakıldığında bu durum bütün netliğiyle görülecektir. Avrupa bugün bile o dönemleri nesillerine masal yaşamı gibi sunar.

İslami ilkelere göre sanayi, ticaret, ziraat, hayvancılık, eğitim, öğretim, sosyal, kültürel ve tarihi etkinlikler canlıdır. Sanayide, sanayici ve sanatkâr kaliteli üretmek zorundadır. Tüccar ve esnaf piyasaya kaliteli ürün sunmaya mecburdur. İslam anlayışında hileli satışlara asla yer yoktur.

İnsanlar dürüst, eşya kaliteli, fiyat istikrarlı olunca pazarlar ile çarşılar huzurlu ve bereketli olur. Piyasalar güvende olur. İnsani ve ticari ilişkilerde denge ve uyum olur.

İslam dünyası üzerine Haçlılar ile Moğolların iştahını kabartan ileri ve ilkeli anlayışın ürünü sosyoekonomik yapıdır.  Refah seviyesindeki denge ve istikrardır. Denge ve istikrar ortamını sağlayan yapıyı göçertmek için zulüm orduları İslâm âlemini yağmaya kalkıştılar. Kültürel ve sosyal hayata yönelik bilgi ve belgeleri alıp götürdüler. Götüremediklerini yakıp yıktılar. Geride, tarumar edilmiş bir coğrafya bıraktılar. Gelecek nesillere yakılıp yıkılan harabeye dönmüş yapılar koyup gittiler.

Selçukludan hemen sonra Osmanlı yeni bir yapılanma ile dudak ısırtan bir ekonomik dünya kurdu. Yüzyıllar boyu dünyaya örnek oldu. 

Ekonomik gelişim, Hz. Ömer dönemiyle birlikte her doğan çocuğa maaş bağlanır hâle gelmiş. Sosyoekonomik işleyiş ile adalet uygulayışı efsanevi durum almış. Hazine ve halk zenginleşmiş. Halkın genel refah seviyesi yükselmiş.

İslam anlayışında herkes işiyle alakalı ölçü birimini düzgün ve doğru kullanmak zorundadır. Mutat ölçünün dışındaki ölçümler veballidir. Genel kabul görmüş ölçünün dışındaki ölçüler hak tecavüzüne sebep olur. Herkes elindeki maddi imkânlarıyla toplum yararına katma değer oluşturmak mecburiyetindedir. Sermayeyi hapsetme veya piyasalardan saklama yetkisi verilmez. Spekülasyon,  fırsatçılık,  karaborsacılık ve stokçuluk gibi haksız rekabete olanak bırakılmaz.

Hiç bir eşyanın değeri ne olursa olsun insandan daha değerli değildir. Hangi ekonomik kazanım olursa olsun insandan daha kıymetli değildir. İslam’ın insan ve eşyaya bakışı, mülkiyet anlayışı, kazanç telakkisi kapitalizm gibi insanı değersizleştiren sistemlerden farklıdır. İslam Allah’ın, başka insanın, toplumun, hayvanın ve eşyanın asla unutulmasını istemez. İslam Allah’ı, insan, hayvan ve eşyayı yaratan olarak kabul eder. Hayvanı, eşyayı ve diğer insanları insanın faydasına sunar.

İnsan, bir başkası, hayvan ve eşya ile olan münasebetleriyle Allah katında imtihan olur. Asıl mülk sahibi Allah’tır. Asıl mülkün sahibi insanı yaradan Allah,  insanın haklara riayeti konusunda kalitesinin ortaya çıkması için insanı imtihan eder. İnsan fanidir. Baki olan Allah’tır. İnsan, mal ve mülk sonu olandır. Her meşru oluş, bir sistem ve bir düzen içerisinde olur. Bu kurala uymayan Allah katında suçludur. Bu dünyada ya da öteki dünyada mutlak ceza görecektir.

Haklar dâhilinde en geniş hak Allah’ın hakkıdır. Mutlak hak sahibi O’dur. Sırasıyla insanın, toplumun, hayvanın, bitki ve eşyanın hakkı gelir. İslam’da insan kendi hakkını kullanırken Allah’ın hakkını, kendi hakkını, toplumun hakkını, fakirin hakkını, eşyanın hakkını gözetmek zorundadır İnsan hakları korumakla sorumludur. Sorumluluğu vardır.

 İnsan, sadece insanlığa yaptığı zulmün hesabını değil bütün varlığa yaptığı kötülüğün hesabını verecektir. Kişi, mal ve mülkiyet hakkını hiçbir zaman kötülüğe yönelik kullanamaz.

Eşya, hayvan ve insan arasındaki ilişkiyi görmek isteyen Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban edişindeki sırra bakıversin. Akıl sahipleri için bu sırrı kavramak gerekir. Bıçak, İsmail’i kesmedi. Ateş, İbrahim’i yakmadı. Su, Musa’yı boğmadı. Yunus, balığa yem olmadı. Bir elime ay diğer elime güneş verilse bile dünyalığa itibar etmem diyen hak peygamberin bu savındaki inceliğe dikkat gerekir.

Oluşumları doğru değerlendirmek için insanlık tarihine ve dünya coğrafyasına doğru bakmak lazım! İslam anlayışında çabuk köşe dönmelere ve çıkar çatışmalarına yer yoktur.  Günümüz dünyasında meziyet sayılan hak gaspları İslam anlayışına göre haklara eziyet sayılır. Kazancın meşru olup olmdığına bakılmaksızın yığın yığın mal yığmak marifet kabul edilmez. Haklara karşı hakkaniyet daim ön plandadır. Kişi menfaati hiçbir zaman toplumsal faydadan muteber değildir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!  

 Yunus Emre Güllü