Önce “ama”sını tamamlayayım; -Buruk, yaslı ve endişeli iki bayram!..
Ulusal ve dini bayramlar 36 senede bir kez bir birleriyle çakışırlar. Pek anladığım bir şey değilse de nedeni, dini bayramlarımızın her yıl bir önceki yıla göre 10 gün erken geliyor olmasından. Örneklemek gerekirse;
-2059 yılında Ramazan Bayramı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yine bu günlerde kutlanacak.
Derler ya, “Kim öle kim kala” böyle bir durum işte!..
***
Bu ikisi için de geçerli “buruk, yaslı” tanımlaması. Nedeni de biliniyor kuşkusuz.
-Kahramanmaraş merkezli, 11 ili kapsayan büyük deprem felaketi.
Resmi rakamlara göre bölgede 50 binin üzerinde can kaybı var milletin. Dolayısı ile en çok o kayıpların yaşandığı yerleşimlerde yaşayanlar için buruk ve yaslı. Elbet; yurttaşlık bağı ile birbirine bağlıysa milletimiz, hepimiz için geçerli bir yas ortamı ve buruk hüzün.
Hüznü, duyguları ve bilinçleriyle yaşayan büyükler için olduğu kadar çocuklar için de geçerli bir durum. “23 Nisanların merkezi” durumundaki ilk ve ortaokullar kapalı, kısmen açık olanlardaki çocuklar hissetmeyecekler mi acıyı, hüznü?

Burukluk, ya endişe?..

 Buruk, yas böyle de ya “endişe” ne demek diye düşünebilirsiniz. Bunu da bayramın ilk günü olanları izleyenler duyumsayacaktır en çok.
Malum, 14 Mayıs seçimlerine 20 günden biraz fazla zaman kaldı. Seçim söz konusu olunca, özellikle de “demokrat tavırlı” olan gelmiş geçmiş siyasetçilerimizin bir temennisi söz konusudur;
-Şölen havasında geçirelim seçimleri...
Kimilerinin buna benzer söylemi daha somut, daha nettir; -Demokrasi bayramına hazırlanıyoruz!..
Anlayacağınız dostlar, 2023’ün bu günlerinde. 25 gün içinde “üç bayramı bir arada” kutlayacaktık ki, “endişe yaratan” gelişmeler Ramazan Bayramı’nın ilk gününde yaşandı.
O ilk günde Millet İttifakı’nın liderleri, aralarında deprem bölgesini paylaşmışlar, hepsi bir ilde Halil İbrahim Sofrası’nda depremzedelerle buluşmuşlardı.
Cumhur İttifakı’nın en büyüğü AKP’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise İstanbul’da restore edilen Sultanahmet Camii’nin açılışındaydı. Bir ibadethanenin yeniden açılışından çok, büyük avluda bir miting havasında sesleniyordu taraftarlarına;
“Neymiş, bunlar (muhalefet) Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracaklar, yerine bilmem ne başkanlığı kuracaklarmış. (Yoğun yuh sesleri) Yuh yetmez, bunları 14 Mayıs’ta siyasi mefta yapacaksınız”
Siyasi mefta, yani ölü/ölüler!..
Ne yapıyorsun sayın Erdoğan? Muhalefet ölecek de, tek başınıza “demokrasi oyunu” mu oynayacaksınız?

Şölen, bayram buysa...
Aynı gün Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu
Adıyaman’da.
Hani, sayın Cumhurbaşkanının kısa bir süre önce gittiği, “Biz biraz geciktik depremde. O yüzden sizden helallik istiyorum” diyerek seslendiği depremzedelerin yaşadığı yer Adıyaman’da.
Sayın Kılıçdaroğlu beraberindekilerle bir dizi ziyaretlerden sonra Belediye Mezarlığı’na gidiyor. Amaç belli, kayıplarımızın manevi huzurlarında eğilmek, çiçekler bırakıp, dualar edildikten sonra ayrılmak. İmamın “ruhlarına el Fatiha” dediği anda Kemal Bey’de ellerini kaldırıp, duaya başlıyor. Bir provokatör ses devrede;
“-O adama niye dua okutuyorsun. O Fatiha bilmez ki!..”
Kılıçdaroğlu tepki vermeksizin duasını tamamlayıp mezarlıktan ayrılıyor. Oradan bir türbe ziyareti. Buradan çıkışta da “niye geldin, istemiyoruz seni” sesleri, yanındaki gençlerin protestoları.. Olanlar karşısında şaşkın kalarak ziyaret programını iptal edip dönüyor Ankara’ya.
***
Evet, “şölen, demokrasi bayramı” kutlamaya hazırlandığımız 14 Mayıs’a böyle gidiyoruz adım adım.
Kişisel düşüncem, sayın Erdoğan “siyasi mefta” talimatından kaynaklı Kılıçdaroğlu’na saldırılar. Ama o soğukkanlılığını bırakmadan sürdürüyor çalışmalarını, sürdürecek...
Başta demokrasi, “hak-hukuk-adalet” inadının meyvelerini de “birleşe, birleşe” sloganında ifadesini bulduğu gibi alacaktır!..