Ey CHP, ey koca çınar, ey savaş meydanlarında kurulmuş Cumhuriyet’in ilk partisi! Ne oldu sana böyle?

Bir zamanlar memleketin dört bir yanını kucaklayan, her sese kulak veren o geniş yürekli parti, şimdi kendi evlatlarını kapı dışarı etmekle meşgul.

Gürsel Tekin gibi, partiye ömrünü adamış, sokaklarında ter dökmüş, il başkanlığından genel sekreterliğe kadar her koltukta alın teri bırakmış bir ismi bir çırpıda ihraç ediverdiniz. Bravo doğrusu! CHP’nin yeni modası bu mu? “İhraç et, rahat et!” mi diyorsunuz?

Hadi, Gürsel Tekin’i kayyum işine bulaştı diye kapının önüne koydunuz.

Peki, ya sonra?

Özgür Özel’in o keskin kılıcı kime dönecek? “Bu da mı kayyumu kabul etti, hop ihraç!” mı diyeceğiz?

Zeki Şen, Hasan Babacan, Müjdat Gürbüz, Erkan Narsap… Liste hazır, kılıç bilenmiş, bekliyor.

Özgür Bey, hızınızı alamayıp bir sabah kalkıp “Aaa, bu aynada gördüğüm kim? Kayyum mu dediniz?

İhraç!” diyerek kendinizi bile disiplin kuruluna sevk eder misiniz?

Nereye kadar bu ihraç furyası, merak ediyorum.

Yakında CHP’de üye kalmayacak, genel merkezde bir Özgür Özel, bir de çaycı Hüseyin Abi kalacak. Hüseyin Abi’yi de “Çayı fazla demledi” diye ihraç ederseniz hiç şaşırmam…

Gürsel Tekin’in suçu neymiş peki?

Mahkeme, İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atamış, Tekin de “Ben partimi adliye koridorlarından kurtarırım, elimi taşın altına koyarım” demiş.

E, ne yapsaydı? “Yok, ben bu görevi reddediyorum, sarayın kumpasına gelmem!” mi deseydi?

Deseydi, bu sefer de “Partiyi sahipsiz bıraktın!” diye kellesini isterdiniz.

Adam ne yapsa yaranamadı. CHP’nin bu yeni “ihraç makinesi” modası, sanki “Herkes sussun, koltuklar bizim olsun” der gibi.

Gürsel Tekin, “Bana savunma hakkı bile vermediniz, AKP yargısından beter oldunuz!” diye haykırıyor.

Haksız mı? Savunmasını almadan, bir çay içimi sohbet etmeden, “Hadi, kapı orada!” demek, vallahi Adalet Sarayı’nda bile zor bulunur bir sürat…

Bir de şu var: Gürsel Tekin, istifa ettiğini sanıyordu, meğer istifa etmemiş, sadece “partiyi kalbine gömmüş”. CHP yönetimi de bunu fırsat bilip, “Hah, üyeliğin devam ediyor, o zaman seni ihraç edelim!” demiş.

Bu ne şimdi?

Adamın kalbinde gömülü CHP’yi bulup çıkartıp, bir de üstüne kapı dışarı mı ediyorsunuz?

Bu mudur sizin “baba ocağı” dediğiniz yer? Baba ocağı dediniz, ama ocakta ateş yerine ihraç kararları yanıyor!..

Peki, bu kılıçlar kime sallanacak, sayın Özel? Kemal Kılıçdaroğlu’nun gölgesinden hâlâ kurtulamadınız mı?

Gürsel Tekin’in “Kemal Bey’in adamı” olmadığını söylemesine rağmen, herkesin aklına aynı soru geliyor: Bu ihraçlar, Kılıçdaroğlu ekibine bir temizlik operasyonu mu?

Eğer öyleyse, açık açık söyleyin, biz de bilelim. Yok, değilse, bu neyin kavgası?

Parti içi barışı sağlamak için mi bu kadar insan kapının önüne konuyor?

Barış böyle mi olur, yoksa CHP’nin yeni mottosu “Barış için ihraç” mı?..

Bir de şu “sarayın kumpası” meselesi var.

Özgür Özel, “Kayyumu kabul eden CHP’li olamaz!” diyor.

Eyvallah, kumpas olabilir, mahkeme kararları tartışılır.

Ama partiyi adliye koridorlarından kurtarmak için elini taşın altına koyanları “saray işbirlikçisi” ilan etmek, biraz fazla değil mi?

Hem sonra, madem bu bir kumpas, neden mahkemeye itiraz edip, YSK’ya, AYM’ye koşuyorsunuz?

Gürsel Tekin’i ihraç etmek yerine, o kumpası bozsanıza! Yoksa kumpas bahane, ihraç şahane mi?..

Sözün özü, CHP’deki bu ihraç tiyatrosu, mizah dizilerine taş çıkartır.

Gürsel Tekin bugün ihraç, yarın kim bilir kim?

Belki Kılıçdaroğlu?…

Belki Mansur Yavaş?…

Hadi diyelim, onu ihraç edemezsiniz, peki ya ilçe başkanları, delegeler?

Nereye kadar bu kılıç sallanacak?

CHP, kendi evlatlarını yemeye devam ederse, yakında iktidar değil, kendi içinde muhalefet olmaktan öteye gidemez.

Özgür Bey, kılıcı kınına koyun, bir çay koyun, oturun konuşun.

Gürsel Tekin’le, Kılıçdaroğlu’yla, partinin emektarlarıyla bir masaya oturun.

Yoksa bu ihraçlar, CHP’yi değil, sadece sizin koltuğunuzu korur.

Ha, bir de Hüseyin Abi’ye selam, çayı demli tutsun, zira bu gidişle daha çok çay içilir…

…..

Bu yazıyı da bana yazdırdın ya CHP…

Allah müstahakını versin…

Bu arada ben de CHP’den ihraç edilirsem cümle CHP tabanına ibret olurum değil mi?…

AZ DA SAĞLIK…

Daha fazla karbonhidratla beslenmenin, beyin damar sağlığı açısından olumsuz olduğu; toplam ve bazı tür yağların (özellikle tekli doymamış) daha yüksek alımının ise hem damar sağlığına iyi geldiği hem de zihinsel performansı artırdığı gösterildi.

“Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” diyen atalarımız kusura bakmasınlar…

“Yağlı yiyelim sağlıklı olalım” demek daha doğru görünüyor.

-Prof. Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA

ESKİLERDEN…

Kablolu telefon diye bir şey vardı…