Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, Washington'ın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesini yayınlamasının ardından ciddi bir güven bunalımı dönemine girdi. Beyaz Saray tarafından geçtiğimiz hafta açıklanan ve AB'ye yönelik ağır suçlamalar içeren bu strateji belgesi, Avrupa'dan peş peşe sert tepkiler alıyor.

Bu tepkilerin en dikkat çekicisi, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa'dan geldi. Costa, ABD'nin Avrupa'nın içişlerine karışma çabasının "kabul edilemez" olduğunu vurguladı. Yaptığı açıklamalarda, "Avrupa siyasetine müdahale etme tehdidini kabul edemeyiz" diyerek net bir duruş sergiledi. Costa, ABD'nin Avrupa vatandaşlarının yerine geçip hangi siyasi partilerin iyi veya kötü olduğuna karar veremeyeceğini, ayrıca kendi ifade özgürlüğü vizyonunu Avrupa'ya dayatamayacağını belirtti.

Görüş Ayrılıkları Derinleşiyor

Başkan Costa, Trump yönetimi ile iklim değişikliği başta olmak üzere pek çok konuda zaten görüş ayrılıkları bulunduğunu kabul etmekle birlikte, Washington'un yeni güvenlik stratejisinin bu "görüş ayrılıklarının çok ötesine geçtiğini" dile getirdi. ABD'nin önemli bir müttefik ve ekonomik partner olduğunu söylemesine rağmen, "Ancak Avrupa egemen olmalı" diyerek kıtanın bağımsızlığına vurgu yaptı.

Avrupa Konseyi Başkanı, tartışmalı belgenin aslında ABD'nin Avrupa'yı hala bir müttefik olarak gördüğüne işaret ettiğini aktararak bu durumu olumlu karşıladı. Ancak hemen ardından, durumun ciddiyetini özetleyen şu ifadeyi kullandı: "Bu iyi, ancak müttefiksek, müttefik gibi davranmalıyız."

Tartışma yaratan Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde, Avrupa Birliği; Avrupa'da "siyasi özgürlüğü ve egemenliği baltalamak", "ifade özgürlüğünü sansürlemek" ve "siyasi muhalefeti baskı altına almakla" suçlanıyor. Belgede, özellikle göç politikaları nedeniyle Avrupa medeniyetinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu iddiasına yer veriliyor. Daha da ileri gidilerek, Trump yönetiminin "Avrupa ülkelerinde mevcut gidişata karşı direnişi de bizzat teşvik edeceği" ifade ediliyor. Bu ifade, AB karşıtı aşırı sağcı partilere açıkça destek verileceği şeklinde yorumlanıyor ve transatlantik ilişkilerdeki gerilimi daha da tırmandırıyor.

Kaynak: Haber Merkezi