Fazil_Husnu_Daglarca

Ülkeler yetiştirdiği şarileri ile övünürler ve onları kültürünü yaratıcısı, insani duyguları besleyici görürler ve bu nedenle  dünyaya tanıtmaya çalışırlar.  Tabi dünyaya tanıtmadan önce kendi insanlarına  okul sıralarında başlayıp her yaştaki insanına  kadar  etkinliklerle tanıtırlar. Onun için bilinçli yaşayan, gelişmiş ülkelerde şairleri insanlar aileden birini tanıdıkları kadar tanırlar ve büyük önem verirler. O şairler adına büyük müze-kütüphaneler kurulur. Örneğin İtalya’da sadece 200 yıl önce yaşamış şairleri Leopardi için hakkında yazılmış  25 bin kitaplık merkez bulunuyor.Her yıl adına şiir festivali düzenleniyor. Tanıtım etkinlikleri, gezici sergileri yapılıyor.

Ülkemizde de, dünyanın önemli şairleri yetişti. Şiirleri bir çok dillere çevrildi, dünyanın önemli şiir festivallerine  çağrılıyorlar, önemli ödülleri alıyorlar. Ne var ki dünyanın şairlerine gösterdiği ilgiyi ülkemizde şairlerimize göstermiyoruz. Okullarımızda ders kitaplarında sadece birer şiiri gösteriliyor.

Yaşam boyu eğitim denilen sanat ve şiir etkinliklerimizde şairlerimize, şiire yönelik etkinliklerimiz yok denilecek kadar az. İnsanımız şairlerimizi ders kitaplarımızdan sadece adlarını biliyor. Şiir etkinliklerine ilgi yok. Şiir kitaplarını yayınevleri basmak istemiyor. Şairlerimize  boş zamanlarında oyalanan gözü ile bakıyor. Şiirin yüreğimizi beslediği, insani duygularımızı geliştirildiğinin üzerinde durulmuyor. Acıma duygularını yitirmiş, şiddetin yaygınlaştığı bir duruma gitmemizin nedenlerinden biri oluyoruz. Bunun için sanatın sivil alanı sanat derneklerine çok işler ve sorumluluklar düşüyor. Çünkü sanat, şiir sivildir. Bizde bunların sıradanlaşmasında önce sanat ve şiir alanımızın örgütsüzlüğü ve dünyada yapılanlardan habersiz olmamızın rolü büyüktür. Tabi devlet desteği, basın desteği gibi eksikliğimizde var.

Eskişehir Sanat Derneği 2002 yılında kuruldu. İlk etkinlikleri arasında “Aramızdan Biri”, “Şiirini al da gel!”, “Yunus Emre Şiir Buluşması” gibi etkinliklerin yanında “Liseler Şiir Şenliği” gibi öğrenciler arasında şiir etkinliklerine  büyük önem verdi. Ayrıca her ay bir büyük şairimizin tanıtımına da etkinlikler düzenliyor.

Ekim ayı ünlü şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefat ettiği aydır. Eskişehir Sanat Derneği  bu büyük şairimize “Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı Tanıma Günü” düzenledi ve bu ettiği İl Halk Kütüphanesinde gerçekleştirdi. Etkinlikte Dağlarca’nın yaşam öyküsü, şiiri anlatırdıktan sonra şairler  Dağlarca’dan  birer şiir okurken kendilerinden de birer şiirler okudular.Şairler Dağlarca’dan okumak için şiirini seçmek için bir çok şiirini de okumuş oldu.

Lületaşı-6

Lületaşı’nın Sanatsal Sorunu

     Lületaşımızın birbiriyle bağlantılı iki sorunu var. Biri sanatsal yanı, diğeri Pazarı.  Hangisi öncelikli diye sorursa, şu diyemeyiz. Çünkü biri olmadan diğeri olmuyor. Bunlar birbirini geliştiriyor ya da engelliyor.

       Sanatsal yanı deyince; lületaşımızın naif sanatçıların elinde sürdürürdüğünü görüyoruz. Böyle de olması gerekiyor. Çünkü, lületaşımız kendine göre neler yapılabilire göre gelişmiş. Kendine göre albenisini yaratmıştır. Akademik  sanat eğitimi almış sanatçının elinde kuşkusuz gelişecektir ama modern sanat dediğimiz soyutlamanın  götüreceği yeri bilemeyiz. Böyle talepte yok. Hatta 1989 yılında uluslar arası  lületaşı yarışması da yapıldı. Müzede sergileniyor. Bir etkileme yaratmadı.

       Lületaşı ustadan çırağa geçen öğrenme yöntemi olduğu kadar modellerin de uygulanmasında aynı yol izlenmektedir. Sanatçı, önce aynısını yaptım, sonra da geliştirdimle, daha güzelini yaptımla  gelişir.

       Lületaşı sanatçıları arasında “kompozisyonlu” denilen heykelli  çalışmalar seri yapıp işleri değildir ve sanatçının yaratıcılığı ortaya çıkar. O da ne yapayım araştırmaları sonucu gelişir ve sanat eseri olur. Tabi ki daha önce birinin yaptığını yapmaz ise. Yani özgünlük konusudur.

     Lületaşımızın  sanatsal sorunu için çok yerde bunun üniversitede bölümünün açılması ya da okulunun olması gibi gösteriliyor. Oysa lületaşı dünyanın en ender işlenebilir taşıdır ve yerel sanatçıların elinde esere dönüşebilen  yerel bir sanattır. Aynı Afrika maskları, Çin Nakışları, Fil Dişi İşlemeciliği gibi el sanatıdır.  Bunu anlamak ve geliştirmek için Çin Nakışlarının gelişim yöntemini ve evrelerini incelememiz gerekir. Bunun için iki tür çalışma sürdürülür. Birincisi eski modellerin, motiflerin aynen korunarak yaşatılması. İkincisi yeni kuşaklarla yeniden yaratılmasıyla geliştirirmesi. Bütün bunlar sanatçının önünde  zengin, tarihsel gelişimi sergileyen  koleksiyona bağlıdır. Yani müze ve bir araştırma merkezi ister. Devam edecek…