Eskişehir  tarihin çok eski dönemlerinden beri  sıcak suyu ve hamamları ile tanınıyor. Milattan sonra 2.yüzyılda yaşamış, antik çağın tarihçi, hekimlik gibi çok yönlü yazarı olan Athenaios  “Dorylaion civarındaki sıcak sular büyük zevkle içilir” diye yazmış. Eskişehir’den geçmiş sayısız seyyah da gezi kitaplarında  Eskişehir’in özelliği, sahip olduğu değeri  olarak hamamlarını anlatmıştır.  Anlatılmış da pek çok efsane vardır ve kral kızının tedavi olduğundan, savaşlarda askerlerin hamamlar nedeniyle mola verdiği yer olarak da geçer. Hatta Eskişehir’in altı sıcak su olduğu masallar bile vardır. Onun için Eskişehir Lületaşı, Yunus Emre  gibi anlatılan sembolü olmuş hamamları da vardır. Hatta bir yola “Hamam yolu” adını bile vermiş şehirdir Eskişehir.

Hamam 2

Hamam sadece yıkanma yeri değil, bir kültürdür. Oğlan analarının gelin adayını seçtiği yerdir. Yeni doğan bebeğin kırk hamamından, sünnet çocuklarına, Gelin hamamına kadar pek çok da özel kutlamanın da şenlik havasında yaşandığı  yerdir. Bu nedenle de dünya sanatçılarını da etkilemiştir. Paris’dekinünyanın en büyük ve en ünlü müzesi  Louvre’nin baş köşesinde ünlü Fransız ressamı Ingres’in ünlü “Türk Hamamı” tablosu asılıdır. İtalyan ressam Zonaro’nun “Hamama Giriş”, “Kurna başında” gibi bir dizi Türk hamamı tabloları vardır. Hatta Kopenhag’daki Erotik Müzede İngiliz ressam Thomas Rowlandson’un “Türk Hamamı” adlı, hamamda uzanmış nü tablosu, en güzel nü olarak  baş köşededir. Ünlü koleksiyonerimiz Sabiha Tansuğ’un Türk Hamamı Koleksiyonu Sergisi  Türkiyeyi tanıtma projesi kapsamında bir çok ülkenin başkentlerinde gezdirilmişti.

     Geçtiğimiz gün (22 Ekim 2022)Büyükşehir BelediyesiEskişehir’in sahip olduğu değerlerinden biri olan Eskişehir’in Sıcak suları ve Hamamları”na ve kültürüne sahip çıkmak ve tanıtımına çalışmak amacıyla Eskişehir’in tarihi Odunpazarı semtinde  “Eskişehir Hamam Müzesi” nin açılışını yaptı.

Müzenin açılış töreninde konuşan ve Eskişehir’in kaplıca şehri olduğuna dikkat çeken Başkan Büyükerşen: “Eskişehir bir müzeler şehri oldu. Ona bir yenisini daha ilave ediyoruz. “Eskişehir Hamam Müzesi” Çünkü, Eskişehir Bizans’tan beri hamamlarıyla, sıcak sularıyla bilinen yer.  Bizanslılar zamanında şimdi hamam diye kullandığımız şehrin merkezindeki bazı yerler Bizans imparator ailesinin yazlık dinlenme ve tedavi merkezi olarak kullanılmaktaymış. Daha sonra Selçuklular döneminde hamam olarak kullanılmaya başlamış, ardından Osmanlı ve Cumhuriyet ile devam etmiş. Eskişehir’in suyu geçmişten bu yana şifalı olarak bilinmiş ve kullanılmıştır. Gezeceğimiz müze rektörlük dönemimden beri içimde kalan uhdenin mahsulüdür” dedi ve ekledi “Eskişehir’in hamam kültürü diye çok orijinal bir kültür vardır. O kültürü yaşatmak için, o kültür hakkında gelecek kuşaklara bilgi vermek için bunları sergiliyoruz. Tabi hamamın ve suyun Roma zamanında, dünyada insanlar tarafından nasıl kullanıldığına dair örnekler var ve de Türk halkının nasıl bir hamam kültürü yarattığını gelecek kuşaklar, çocuklarınız, torunlarınız görsün istiyorum” diyerek konuştu.

Müzede, tellak, natır, meydancı, hamam anası, külhanbeyi gibi hamam karakterlerine, daha önce hiç değinilmemiş gizli kahramanlar olan şerbetçi ve Eskişehir’in meşhur helvacı karakterlerine, ilk sağlıkçılar olarak kabul edilen berberlere de yer veriliyor. Ayrıca müzede hamam tası, ibrik, buhurdan, nalın gibi hamamda kullanılan eşyalar ve peştamal, havlu, hamam bohçası gibi tekstil ürünleri koleksiyonu da yer alıyor. Eskişehir Hamam Müzesi, “Antik Çağ’da ve Roma’da Yıkanma Kültürü, Anadolu Hamam Tarihi, Koku- Hamam ve Tanıkları, Resimlerle Hamam Kültürü, Kadın Hamam Kültürü, Erkek Hamam Kültürü, Hamam Kültürü, Müze Koleksiyonu Sergileme Alanı ve Eskişehir Hamam Belgeseli Gösterim Odası” olmak üzere 8 bölümden oluşuyor.

     Ülkemizde,Eskişehir Hamam Müzesi’nden başka Gaziantep, Beypazarıgibi  6 Hamam Müzesi daha var. Bu müzeler arasında en kapsamlı, zengin koleksiyona sahip , hamam kültürümüzü günün teknolojisini de kullanarak gösteren bir müze olarak düşünülmüş Hamam Müzesi olma özelliğini taşıyor. Eskişehir Hamam Müzesi, 3 katlı kubbeli bir mimariye sahip. Ziyaretçilere müze gezileri boyunca kubbenin eteklerini saran, suyun insan hayatını vurgulamak için hoşgörünün simgesi, tasavvuf ehli Mevlana’nın, “Sen hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi özel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez” sözü eşlik

Sanat insana pencere açar

Yaşam sadece çalışmak, yemek içmek, yatıp kalkmak değildir. Bir insanı ele alalım; hiç yürekten dostu yok, yakını yok. Hiç şiir, roman okumaz, filim, tiyatro seyretmez, müzik dinlemez. O insan ne gülmesini bilir, ne de ağlamasını hatta sevmesini, sevilmesini de bilmez. Düşünün böyle yaşam çekilir mi?

    İnsana, Sait Faik’in öyküsünde anlattığı gibi bir “Histhişt” diyeni olmalı. Eskilerin dediği gibi “Bir kapını açan olmalı…” ya da insan pencereyi açıp bir bakmalı.”

     Nedir bu kapıyı açan? Ya da pencere açmak?

     İşte o  insanın insana anlatacaklarıdır. Bu da sanattır. Şiirde, romanda, tiyatroda, sinemada, resimde karikatürde insanın insana anlattıklarıdır. Sanata ilgisizlik yalnızlıktır. Mustafa Şerif Onaran bir yazısında: “Düne göre insanlar birbirine daha da katlanamaz duruma gelmiş. Düne göre daha acımasız bir yalnızlığa düştük. Sevgisiz insanlığın yalnızlığıdır bu! Yunus’a kulak vermemiz gerekiyor” diyor. Bunu genellersek sanata kulak vermemiz gerektiğini söylüyor, Onbeş yıl kadar önce…Oysa son günlerde gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımızı da bir düşünürsek ?..

     Ünlü şair, ressam Bedri Rahmi Eyuboğlu bir yazısında: “Ey hayat, sanatı tatmasaydım senin zevkine varamayacaktım” diye yazmış. Koca usta yaşamı tanımanın, sevmenin, tadını çıkarmanın sanatta olduğunu anlatıyor.

     Sanat, yaşamı sevmek, tanımak, algılamak içindir. Bir Aziz Nesin’i okumak, her gün içersinde yaşadığımız dünyadan bir kesiti görmektir. Bu görmek; kötülerin kötülüğünü, safın saflığını, uyanıkların uyanıklığını görmektir. Aziz Nesin onun için yazmıştır  yazdıklarını. NasreddinHoca gibi, Şair Eşref gibi. Aralarında ne fark var?..

     Tiyatro, sinema da aynı şeyleri anlatır. Hatta yabancı bir yazarın yazdığı eserlerde bizim dışımızdaki toplumu, insanı ve yaşamı görürüz.

     Sanatta duygu, düşünce, paylaşma vardır. Sanat hiçbir zaman din, dil, ırk, cinsiyet gözetmez. Ortak yanları çıkarır ve toplumsal ve  evrensel barışa hazırlar insanı. Ortak yanlarda birleştirici, bütünleştiricidir.

     Sanat lüks değildir. Onu yersiz, işlevsiz görmek yaşama önem vermemek demektir. Dünyanın her yerinde festivaller düzenleniyor, bu büyük masraflarla düzenlenen festivaller gösteriş olsun diye mi düzenleniyor?  Dünya ile tanışmadır bu…

     Kısaca; insan kalkıp oynamalı, türkü, şarkı söylemeli. Kağıtı kalemi alıp şiir, öykü, roman yazıp yüreğindeki duyguları, gözlerindekigördüklerini, kulaklarındaki duyduklarını anlatmalı, başkalarıyla paylaşmalı. Ben sanatçı değilim falan da dememeli. Kimse anadan şair, yazar, ressam doğmuyor. Her insan “Ben de varım, benim de anlatacaklarım var!” demeli. Sanatçılar hep yüksek duyguları dillendirenler de değildir. Ayın mehtap olduğunu, aşkın  olduğunu sanatla anlarsınız. Yaşam da seslerin, renklerin, biçimlerin, dilin, kulağın, gözün, yüreğin olduğunu hatta hepsinin buluştuğunu, insanı görürsünüz.

     Yaşamı sanatla paylaş, sen dünya ile, dünya seninle mutlu olsun!...

Güzelin güzelliği, iyinin iyiliğini, doğrunun doğruluğunu sana sanat anlatır…