Ergin Orbey, Türk tiyatrosunun oyunculuktan  yönetmenliğine, yöneticiliğinden eğitimciliğine kadar her alanında büyük hizmetleri olmuş büyük tiyatro adamlarımızdan biridir. En çok da Eskişehir’deki çalışmalarıyla anılmaktadır.

ergin_orbey_sahnesi_acilisi.

     1936 yılında İstanbul’da doğan Ergin Orbey tiyatroya İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’nda başlamış, sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’nı 1961 yılında bitirmiş. 1962 yılında Eskişehir’e gelmiş ve 1962-1963 yıllarında Eskişehir’in ilk yerleşik tiyatrosu “Eskişehir Belediye Tiyatrosu”nda Genel Sanat Yönetmenliği’nden kurs öğreticiliğine, oyunculuğa kadar görevlerde bulunmuş Eskişehir’de tiyatronun kurulmasında ve yerleşmesinde önemli çalışmalar yapmıştır. 1967-1971 yılları arasında Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) yönetmenliğini üstlenmiş, aynı yıllarda sinema oyunculu, senaryo yazarlığı, film yönetmenliği ile sinemaya da büyük hizmetleri olmuştur.

      Ergin Orbey, 1978 yılında, Bülent Ecevit’in hükümet döneminde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevine de getilirmiş 1980 yılına kadar  bu görevinde de önemli çalışmalar yapmıştır. 1994-1998 yıllarında Devlet Tiyatroları Baş Rejisörlüğü görevinde bulunmuş. Bu arada  1989 yılında kurulan Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Bölümünün  kuruluşunda aktif görev yapmış. 2000’li yıllara kadar konservatuarın oyunculuk bölümünde eğitim koordinatörlüğünü sürdürmüş. Aynı zamanda ülkemizde kurulan ilk profesyonel üniversite tiyatrosu olan “Tiyatro Anadolu”nun da Genel Sanat Yönetmenliği’ni yapmıştır.

      Ergin Orbey’in yarattığı en büyük tiyatro olaylarından birisi de 27 Mart 2001 günü perdelerini açan ve her gün büyüyerek altı sahneli tiyatroya dönüşen “Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları”nın kurucusu ve Genel Sanat yönetmenliğini yapmış olmasıdır.

     Türk tiyatrosunun en sakin görünüşlü, en çalışkan tiyatro adamı olarak tanınan Ergin Orbey,  Devlet Tiyatroları’nda Nazım Hikmet’in büyük eseri “Ferhat ile Şirin” ve “Kuvay-i Milliye Destanı”nı sahneye koymasıyla, bir de  bilhassa Turgut Özakman’ın eserlerini yönetmesiyle de ünlüdür.

     Tam 10 yıl önce 18 Temmuz 2012 günü 76 yaşında vefat etmişti.

     2008 yılının son günleri’nde Eskişehir Sanat Ödülleri için Eskişehir’de konuk ettiğimiz ünlü oyun yazarı Güngör Dilmen, Ergin Orbey ve eşleri  ile oturduğumuz yemekte Ergin Orbey’in eşi Gönül hanım Eskişehir’e ilk gelişlerini anlatmıştı. Bize tiyatrocu diye ev vermediler, hatta kötü kadın gözü ile baktılar da dönemin Valisi aracı oldu da ev bulabilmiştik” diye anıları paylaşmıştı.

    Ergin Orbey’inbir çok ödülü vardır. Bunlardan birisi Eskişehir Sanat Derneği’nin 2002 yılında başlattığı ilk sanat ödülünü ona“Eskişehir Sanat Ödülü” olarak vermiş olması, diğeri de Eskişehir’de bir sahneye adının verilmiş olmasıdır.Eşi Gönül hanımda Ergin Orbey’in kitaplığını Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlamıştır.Onu hep saygıyla anacağız.Türk tiyatrosuna ve Eskişehirimize büyük emekleri vardır…

Sanatta iğne kime, çuvaldız kime?

Bir önce ki yazımda; sanatı kendisinin dışında sevenlerin sanat kurumları yöneticileri olduğunu anlatmıştım.

     Niçin böyle? İlk önce, sanatçılar arasında rekabet vardır. Kendini başkalarından üstün olduğuna görürler. Buna bir de üniversitede akademik yükselme gibi etkenlerde vardır. İkinci konu;  Eğitim aldıkları üniversitelere, şehirlere göre ayrımlar da vardır. İstanbul’daki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunlarınınAnkara’daki  Gazi Üniversitesi’nin mezunlarına bakışları gibi. İstanbul’dakilerde  de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu, eski adı Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu olan Marmara Üniversitesi  Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu diye aralarında etkinliklerde bir araya gelmeleri yoktur. Buna Eskişehir’den de örneklersek; Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile aynı üniversitenin Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü arasındaki aynı etkinliklerde biraraya gelinmemelerini gösterebiliriz. Buna bir de Eskişehir’deki Osmangazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi ile Eskişehir Teknik Üniversitesi Mimarlıkve Tasarım Fakültesini de düşünebilirsiniz. Bunlardan başka bir de üniversite öğretim üyeleri daha önce öğrencisi olmuş sanatçılarla da aynı etkinliklerde yer almamasını da sayabiliriz.. Bir de kendi kendini yetiştirmiş, kendisini kabul ettirmiş,yurt dışına kadar etkinliklere kabul edilen “yerel sanatçı” denilen sanatçıları akademik sanatçılarla bir etkinlikte bir araya getirmenin güçlükleri vardır.

   Bunları örnekleyebiliriz. Eskişehir Sanat Derneği’nin 20 yıldır, sanatın her alanında  verdiği Eskişehir Sanat Ödülleri vardır. Bu ödüller bir danışma kurulu ile çalışma sonucu ve bir yönetmeliği ile gerçekleştirir. Bir yıl danışma kurulu iki heykeltraşı önerdi, yönetim de her ikisine verilmesinin kararını verdi.Biri Anadolu Üniversitesi mezunu 1971 doğumlu yaptığı heykellerin sayısı iki elin parmakları ile sayılır. Diğeri Ankara Gazi Üniversitesi (eski adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü) mezunu 1951 doğumlu. Türkiye’nin en önemli heykellerini yapmış,ülkemizi bırakın Almanya’dan Japonya’ya kadar yurt dışında da heykelleri bulunan ünlü birheykeltraşımız. Anadolu Üniversitesi’nden mezun olan Gazi Üniversitesi’nden mezun olan için “O sanatçı değil, öğretmendir.Beni onunla bir tutamazsınız” deyip ödülünü almaya gelmemişti. Birkaç yıl sonra bir başka Eskişehir Sanat Ödülleri töreninde, aynı heykeltraş,törene üniversitenin rektörü geliyor diye gelmişti. Bu kez elinde yetişmiş, mezun olmuş genç bir heykeltraş ödül alıyordu. Sahneye genç sanatçı davet edilince bu heykeltraş kalkıp salonu terk etmişti.

     Onun için sivil sanat kurumları olan sanat dernekleri ve sanatı kendisinin dışında sevenler hizmet ediyor. En önemli sergiler karma sergilerdir 1700’lü yıllardan beri düzenlenir ve bütün dünyada şöyle tarif edilir. “Karma sergiler sivil sanat kurumlarınca, bulundukları şehirde en üsdat sanatçıdan en genç sanatçıya kadar sanatçıları bir araya getirelek kaynaştıran, buluşturansergilerdir”.Bir de şunlar sıralanır: “Profesyonel, amatör, akademik sanatçılar katılabilir ve tekniklerine konularına, boyutlarına, sanat anlayışlarına bakılmaksızın bir araya gelme sergileri denilir.

Böyle bir sanat kurumunu ancak; “sanatı kendisinin dışında sevenlerler” yönetebilirler.

Bundan sonraki yazım: “Bir de Türkiye Sanat Kurumu’nu kuracağız"