Toplumların çöken değerlerini yeniden ayağa kaldıracağı zaman, mağdurlarının elinden tutup kaldırdığı zamandır. Kadir gecesi ve bayram günleri insan için lütuftur, kıymet bilene… Rab, insana kıymet vermiş. Fanilerin değerlisi yaratmış. İzzete ulaşmakta,  zillette düşmekte insanın kendi elinde… Yollar çift, birisi iyilikler diğeri kötülükler yolu… İsteyen istediğinden gider. Birindeki karşılıklar mükâfat, ötekisinde cezalar… Kimin aklı hangi yoldan yürümeye eriyorsa orada yürür. Kadir gecesi insanın kendisiyle duruşma vaktidir.

Bir Kadir gecesi daha geride kaldı. Murafaasını yapan yaptı. Yapamayanın durumu Allah-u âlem! Ümitler, bayramı kedersiz yaşamak.   İnsan mı hüzünle kaldı yoksa Kadir gecesi mi buruk ayrıldı? Kadir gecesini huşu ile yaşayan elbet huzurla uğurlamasını bilendir. Kadir gecesi, bütün geceler içerisinde her yıl bir kez yaşanır. Bayramı da,  kadri de hakkınca yaşayanı kutlamak gerek… Üç gün sonra Ramazan bayram… Ne mutlu kadri ve bayramı hakkınca yaşayana… Kadir ve bayram günleri mağdurun elinden tutup kaldırma kgünleridir. Bükülmüş boyunu doğrultmak ve kırık onuru onarmak haz vermez mi, insana?

Kadir geceleri, bireysel yaşanır. Bayramlarsa toplumla… Bayram denilince akla mağdurlar, mazlumlar gelir. Kim, hangi mağdura veya mazluma neyi layık görüyorsa bir gün ona kendisi müstahak olur. Onuru kırık, boynu bükük mağdurların olduğu toplumların bayramları huzurla geçermi? Mağdurun omuzlarına basarak arzusuna ulaşmak isteyen kendini sorgulamakta gecikmesin.Züleyha, Yusuf’u mağdur etmenin sorgusunu otuz yıl yaptı.  Mağduru sanma ki, sahipsiz! Onu sahipsiz zannetmek gaflet ve dalâlettir. Mağdurun boyun büküşü bir nevi hâlini arz biçimidir. Mağdur halini arza başladığında ilahi öfke kabarıverir.

Kur’an’ın 12/ 30-56’ıncı ayet meallerinden özetle: “Şehirde bazı kadınlar, “Aziz’in karısı, kölesinden murat almak istemiş. Onu sapkın görüyoruz.” dediler. O kadın, dedikodudan rahatsız oldu. Onları saraya çağırttı. Her birinin eline bıçak verip Yusuf’u karşılarına çıkardı. Yusuf’u gören kadınlar şaşkınlıktan ellerini kestiler. Durum üzerine o kadın, onlara dedi: “İşte bu kişi, beni onunla kınadığınız kimsedir. Ben, ondan murat almak istedim. O, dürüstlüğü nedeniyle benim arzumu yerine getirmedi. Emrime itaat etmediği için zindana atılıp zillete düşürülecek.” dedi. Yusuf’ta: “Ey Rabbim! Zindan bana bunların tekliflinden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştır. Onlara uymak ve cahillerden olmaktan korkarım.” dedi. Hakkıyla işiten ve hakkıyla bilen Rab, onun duasını kabul etti. Kadınların tuzaklarını ondan uzak eyledi.

Yusuf’un suçsuzluğu bilinmesine rağmen onu zindana attılar. Yıllar sonra kralın rüyasındaki yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini, bir de yedi kuru başakla yedi yeşil başağın ilişkisini yorumladı ve tedbiri şöyle önerdi: “Yedi bolluk yılını yedi kıtlık yılları tüketecek. Yediklerinizin haricindekileri başağıyla stoklayın.” dedi. Mükâfat olarak kral, onu zindandan çıkarttı. Mısır’ın azizi, diğer bir ifade ile devletin ikinci adamı yaptı. Mısır devlet yönetiminde ikinci adamın karısı Züleyha, şehvet arzusuna uymayan Yusuf’u zelil etmek için iftira attı. Yetmedi, zindana. Gel gör ki, hayatın gerçekleri Züleyha’nın arzusunca gelişmedi. Zaman nelere gebe değil ki… Züleyha, zirveden diplere düştü. Düşürene bakmak lazım… Mazlumu mağdur eden kötü yolun yolcusunu yükseklerde kim tutabilir?

Ashab-ı Kehf’in yanlarında bir de Kıtmir adlı köpek vardı. Bu köpek, Kur’an’da ismiyle takdim ediliyor. Ama Züleyha’dan “o kadın” diye, söz ediliyor. Nedeni, Züleyha’nın mazlumu mağdur bırakmasından…Yıllar sonra aklı başına gelen Züleyha şehvet ve intikam ateşinden kurtulup hakikati idrak edince izan murafaası yaptı. Vicdan duruşmasında bulundu. Gerçeği gördü. Ne zaman mı, nedametinden mağdur ettiği kölesinin ayaklarına kapandığında…

Kırk dört yıl öncesiydi. Bir KİT’te henüz memurdum. Mubayaa işlerine bakıyordum. Eskişehir çarşısında bir Yunus Ağa vardı. O açık sözlü bir tüccardı. Mekânı cennet olsun. Bir gün: “Adaş, otur bakayım yanıma.” dedi. O günlerde Yunus Ağa, altmışını aşkın yaşta idi. Hürmeten oturdum. Dedi: “Adaş, yeni memursun. Sözlerimi iyi irdele. Herkesten karınca kaderince alışveriş yapmaya bak. Adil ol. Tekliflerini layığındaki firmalara götür. Şeffaf ve net ol. Lafı eğip bükme. Dirayetli, ferasetli ve liyakatli ol. Mevzuat düsturun olsun. Tüccarın çoğu birbirine rakiptir. Birbirlerine diş geçiremezler ama öfkelerini sende söndürmeye çalışabilirler. Kolay lokma olmaman için dürüst ve adil olmalısın. Adil ve dürüst oldun mu, halk ve Hak nezdinde büyürsün. Hakk’ın yanında olduğu kişiyi kim mağdur edebilir.” dedi. Yunus Ağa’nın sözlerini küpe yapıp akıl kulağına taktım. Görevimi o şiarla yaptım.

Mağdur, kim olursa olsun! Ahı felakete sebeptir. Müşrikler, İslam Peygamberi ve Müslümanlara Mekke’yi yaşanmaz hâle getirdiler. Onlar da, hicrete karar verdiler. Müşrikler, öldürmek maksatlı geceleyin Hz. Peygamber’in evini kuşattılar. “Gün ağarınca işi tamamdır.” dediler. Mağdurun Rabbi ile olan bağını hesaba katmadılar. Gecen yarısı Hz. Peygamber bir avuç toprağı evini çevreleyen müşriklerin yüzlerine saçarak ve Yasin suresinin 9’uncu ayetini “Biz, onların önlerine bir set ve arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.” okuyarak aralarından geçip gitti de onun geçişini görmediler. Allah, mağdurları bir vesile korur. Mağdurun serptiği topraktan korkmak lazım!

Süreka ve atından bahsedeyim. Muhammed’i öldürmenin ödülüne talip Süreka zırhını giydi. Kılıcını kuşanıp atına bindi. O an mağdur ve mazlum durumundaki Hz. Peygamberin peşine düştü. Öyle bir düştü ki, öldürmek istediği insandan âmân diledi. “Beni düştüğüm belâdan kurtar. Yoksa beni ve atımı kumlar yutacak!” diye yalvardı.  Ümmeti olduğun peygamberi öldürmeye gelen onda hayat buldu. O hâlde Müslüman, ne uğruna Allah kulunu mağdur etmeye kalkışır? Adli ilahinin mağruru, mağdurun önünde diz çöktüreceği günü unutmamak lazım!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

 Yunus Emre GÜLLÜ – 28 NİSAN 2022 / Milli irade