Dünya üzerinde yaşamın nasıl ve nerede başladığı sorusu, bilim insanlarının yüzyıllardır cevap aradığı en temel sorulardan biri olmaya devam ediyor. Günümüzde yapılan araştırmalar, bu soruya daha somut yanıtlar sunmaya başlarken, en güçlü teorilerden biri okyanus tabanındaki hidrotermal bacalar üzerine odaklanıyor.

Bu bacalar, yer kabuğunun derinliklerinden gelen ısı ve minerallerle deniz suyunun etkileşime girdiği, yüksek sıcaklıklı ve kimyasal açıdan zengin bölgeler olarak biliniyor. Bilim insanlarına göre bu olağanüstü ortam, yaşamın yapıtaşları olan amino asitler, lipidler ve nükleotidlerin oluşumu için ideal bir “doğal laboratuvar” olabilir.

Almanya’daki Max Planck Enstitüsü ve ABD’deki NASA Astrobiyoloji Enstitüsü gibi saygın kurumların yaptığı çalışmalarda, bu tür ortamlarda yapılan simülasyon deneylerinde yaşamın temelini oluşturan organik moleküllerin kendi kendine oluşabildiği gözlemlendi. Ayrıca, bacaların çevresinde bulunan bazı mikroskobik canlı türleri —özellikle ekstrem koşullarda hayatta kalabilen arkealar ve termofilik bakteriler— bu bölgenin canlılık için uygun koşullar sunduğunu kanıtlıyor.

Bu teoriye göre yaşam, günümüzden yaklaşık 3.8–4 milyar yıl önce, henüz Dünya'nın atmosferi oksijenden yoksunken ve yüzey koşulları son derece sertken, denizlerin karanlık derinliklerinde filizlenmiş olabilir. Hidrotermal bacalar, bu zorlu koşullara rağmen enerji ve kimyasal denge sağlayarak ilkel hücrelerin ortaya çıkmasına olanak tanımış olabilir.

Ayrıca bu bulgular, yalnızca Dünya’daki yaşamın kökenine değil, evrende yaşam olasılığına dair soruları da yeniden gündeme getiriyor. Bilim insanları, Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Enceladus gibi buzla kaplı gökcisimlerinin altında benzer hidrotermal sistemlerin olabileceğini düşünüyor. Eğer bu teoriler doğruysa, yalnızca Dünya değil, Güneş Sistemi'nin başka noktaları da mikrobiyal yaşam barındırıyor olabilir.

Her ne kadar yaşamın kökenine dair kesin kanıtlar hâlâ ortaya konmamış olsa da, hidrotermal bacalar teorisi, bilim camiasında en güçlü adaylardan biri olarak öne çıkıyor. Gelecek yıllarda yapılacak derin deniz sondajları ve uzay görevleri, bu teoriyi doğrulamak açısından büyük önem taşıyor.

Muhabir: Berkay Alper