Bazı canlılar, toplu yaşarlar. Bunlardan birisi de, insandır. İnsan, toplumsal yaşamın ahengini aklı ile sağlar. Arılar ve karıncalar da koloni hâlinde yaşarlar. Toplumsal kurala içgüdüyle uyarlar.  Onların toplu yaşamlarında çıkar çatışması yoktur. Aralarındaki ilişki ortak gayede bütünleşir. İnsan, saygın bir varlıktır. Toplumsal yaşamdaki menfaat çakışmasıyla ya ulviliğe yükselir ya da süfliliğe sürüklenir.

 

Tarihin hangi sayfasını açarsanız açın! Yürekleri burkan pek çok zulmü görmek mümkün? Züleyha’nın iftirasına uğrayan Yusuf’un mağduriyeti nasıl değerlendirilmeli? Yusuf, doğrular adına yanlışa meyil etmedi. Züleyha’nın gönül eğlendirmesine ortak olmadı. Şehvet ve şöhretin ateşiyle Züleyha’ da, iftiradan geri kalmadı. Züleyha, kendisini aklamak için Yusuf’u kentin kadınları huzurunda görücüye dahi çıkardı. Hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğunun kararını aklın insafına bırakmak daha doğru, gayrısı yanlıştır.  

 

Çıkar çatışmalarında kim bilir, bilmediğimiz veya tarihi kayıtlarda göremediğimiz kaç milyon mazlumun “ahı” gök kubbede yankılandı? Kim bilir, kaç zalim ne kadar mazluma “ah!” çektirdi. Dünya coğrafyasında insanlığın ilk yaşadığı zulüm Kabil’in, kardeşi Habil’e yaşattığı zulümdür. Hakkına razı olamayan Kabil şehvet azgınlığından, kardeş katili oldu. Zarar kasti verilmişse işlenen kusur, zulümdür. Zulüm, yapan zalimdir. Zulme maruz kalan, mağdurdur. İstemeyerek verilen zarar zulüm değil, hatadır. Mazlumun canına, aklına, malına, inancına ve iffetine yapılan her saldırı zulümdür.  Doğrudan gayrısı yanlıştır. Çekler’ in ünlü yazarı Franz Kafka “DÂV” adlı romanında, suçsuz birisinin toplum tarafından nedensiz suçlamalarla suçluluk duygusuna kapılıp kendisini savunmaktan kaçınması temasını işler. Toplumun, kişiyi realiteden uzak bakışlarla sorgulaması sindirmeye yeter, der. O, yapıtlarında el uzattıkları ile el uzatanların yaşattıkları buhranlı ruh hâlini dile getirmeyi gaye edinmiş.

 

Nemrut’un, İbrahim’i mancınıkla ateşe atması karınca ile bülbülün bile yüreklerini dağladı. Bu hadise, doğru ile yanlışın mücadelesidir?  Tezahürü, mazlumun zalimden hakkını alacağının realitesinden gayri ne olabilir? Gecenin karanlığı şafak vakine kadardır. Karanlık geceler ne kadar uzun olursa olsun ömürleri sabahla son bulur. Elbet, her gecenin bir sabahı vardır. Bu gibi soruların yanlış ya da doğruluğunu akıllıya sormak abesle iştigal değil midir? Hâl böyle iken, ümitsizliğe kapılmak yanlış olmaz mı?  Küre şeklindeki dünyanın merkezi herkesin bulunduğu yerdir. Doğrunun gayrısı yanlıştır. 

 

Hz. Hüseyin ve bağlılarına Kerbelâ’da yaşatılan zulüm dünya tarihinin anlına sürülen en büyük kara lekedir. Zulüm tasarlamak hangi vicdanın işi olabilir? Lise yıllarında okumuştum. Bir kere daha okuyayım, dedim. Neyi mi? N. Fazıl Kısakürek’in iki ciltlik “Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar” adlı kitabını... Kitapta, zulme uğrayan mağdurların yaşamlarından kesitler işlenmiş. Kesitlerden biri de Fransız Jan Kalas’ın büyük oğlu Mark Antuan’ın yaşadıkları...  İntiharlar, insanlık adına tam bir vahşettir. Kararın doğru ya da yanlışlığını herkesin kendisine bırakmayı yeğlerim.

 

Fransız Mark Antuan’ın intiharı, 18’inci Asırda vuku bulur. İnsaf sahibi der ki, zulüm olmaması için hakların adil paylaşılması lazım...  Taassubun girdabında boğulmuş bir adam Jan Kalas, Fransa’nın Tuluz kentinde sade bir tacir. Rönesans ve reformların mahsullerinden olan mezhep çatışmaları coğrafyada hortlatılır. Mezhep çatışması kurbanlarından birisi de Mark Antuan’dır. Mark Antuan, Protestan olan Jan Kalas’ın oğludur. Mark Antuan, Katolik olmamak için direnmiş. Amacı, hukukçu olmakmış. Bu mesleğe, Katoliklerin baskıları sonucu hak kazanamamış. Amacına ulaşamayınca ruhsal rahatsızlığa duçar olmuş. Baskılara rağmen Katolik mezhebine geçmeyi kabullenmemiş. Melankolik olunca çıkmaz sokaklarda dolaşırken yolu dağlara taşlara sapmış. Sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu olarak intiharı seçmiş. Ona göre doğru ise de, yanlışa doğru denir mii?   

 

Baba Jan Kalas, misafirleriyle dükkânın üst katında sohbet ederken oğlu dükkânın ambar kısmında intihar eder.  Birkaç saat sonra dükkânın ambar kısmına giren baba, oğlunun tavana asılı cesediyle karşılaşır. Böyle bir manzarayla karşılaşmak bir baba için hazin değil mi? Bu intihardan dolayı baba Jan Kalas, aile ve diğer akrabaları mesul tutulur. Kendilerinden, intiharın müsebbipleri olmadıklarına dair ispat istenir.   Aile ve yakınları, oğullarının intiharından elemlerin en ağırlarını yaşarken başlarına türlü türlü işler açılır.  Aile, oğullarının intiharına mı yansın yoksa maruz kaldıkları ahvale mi? Daha da başlarına geleceklere mi, kaygılansınlar? Gelişmelerin doğru ya da yanlışlığı aklın vicdanına ait olsun, diyelim.

        

O devirde intihar edenlerin cesetleri çırılçıplak şehrin sokaklarında yüzüstü sürüklenmeye maruz kalırdı. Sonrası, şehrin çıkışında bir darağacına asılırdı. Ta ki, kurtlar kuşlar tarafından bitirilip tüketilinceye kadar. Evlatlarını böyle bir durumda görmek hangi aileyi kahretmez? Ailenin bu hâle kahrolması ne yazık ki, yanlışların sonucu değil mi? Neticede baba Jan Kalas, oğlunun Katolik olmasını engellediği suçlamasıyla karşı karşıya kalır. Doğru ya da yanlış olduğu bilinmek istenmeyen girift bir yaşamın akıbetinde başa gelen acıların değerlemesini herkesin insafına bırakmak daha doğru…

 

Mutlak irade: “Merhamet sahibi, hesap ve ceza gününün maliki, âlemlerin Rabbi Allah hamd sana mahsustur. Yalnız sana ibadet eder ve yardımı da senden dileriz. Bizi, nimet verdiklerinin yolu olan doğru yola ilet! Gazaba uğramaktan ve sapıklıktan bizi koru.” buyuruyor. Bu buyruk ile hesap ve caza gününü bildiriyor. Nimete, doğruya ve yanlışa dikkat çekiyor. Rab, ibadetin sadece kendisine yapılacağını ve yardımın da kendisinden isteneceğinin uyarısını yapıyor. İnsanlığa güven, huzur ve barış içerisinde yaşanması için doğruluk ile sapıklık konusunda seçimi emrediyor.  Kur’an’ın diğer surelerinde doğrular ile yanlışlıklara açıklıklar getiriliyor. Toplumsal barışın sağlanması bağlamında doğrulardan hakkaniyet, hoşgörü, sevgi ve sabrı tavsiye ediyor.

 

İnsanlığın zorlandığı hudut doğrular il yanlışların tashihindedir. İnsan fani, Rab bakidir. Her canlının dünyada ömrü bellidir. Servet, şöhret ve şehvet uğruna kim ne kadar haklı olduğunu düşünse de insanların birbirini kırmaya hakkı yoktur. Böyle vahametler mezalimdir. İnsanlık suçudur. İnsanca yaşam herkesin hakkıdır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!