Ali Ay Hoca’nın  “Müslüman Dünyası Niçin Perişan” adlı spiralli ciltte bir araya getirdiği iki yüz üç sayfalık yazılarını şevkle, özenle ve önyargısız okudum. Umarım, Ali Hoca bu çalışmasını en kısa sürede kitap olarak Türk yayın hayatına kazandırır. Öğretmenin, öğrencisinin başarısından keyifle onur duyduğu gibi Hoca’nın bir öğrencisi olarak objektif akılla değerlendirdiğim bu yazılarından onur duydum. Keyifle de okudum.Yazıların bütünlüğü üzerindeki övgü ve yergilerimi belirteceğim. Tenkidimi, yer yer mecazi ifadelerle dile getireceğim. Hoca, ifadelerini bazen sert ve bazen de yumuşak dokunuşlarla yapmış.   Onun, bu üslubu İslam’a, hakkaniyete ve sosyal görgüye olan hassasiyetinden kaynaklandığı aşikâr…

Ali Hoca, kitabına düşündüğü “Müslüman Dünyası Niçin Perişan” adı, bir yarışma sonucu ortaya çıksaydı önemli ödüle layık görülürdü. Yazıların tümü okunup bir bütünlük çerçevesinde irdelendiğinde bu adın çok anlamlı ve yerinde olduğu görülecektir. Bu eserin hem halka ve hem de akademik dünyaya çok şeyler kazandıracağını ümit ediyorum. Uzun araştırma ve büyük emeklerle ortaya çıkardığı bu eserini bir heyet çalışmasıyla şekillendirdiğinde pek çok teze kaynak olacağına inanıyorum.Belki de, Türk yayın hayatında bir ilk olarak bu kitap iki farklı usulde yayın hayatına kazandırılmak için ikiz doğum bekliyor. Birincisi akademik dille ve diğeri de halk dili ile yazılmış aynı kitabın değişik iki tipte yayını… O zaman, asırlara şamil bir eser ortaya çıkacaktır. 

Hoca’nın yazılarından bazılarına birlikte göz atalım. “İslam Dünyası Müslüman olmayanların uşağı durumuna neden düşmüştür? Müslümanların yaşadığı coğrafyaya baktığımızda…  İslam’ı dillerinden düşürmeyen zavallı Müslümanlar yoksulluk, yolsuzluk, yalan, talan, hırsızlık, iftira, tembelliğin kol gezdiği vatanlarından kaçıp deniz dalgalarıyla savaşarak Müslüman olmayan ülkelere sığınmak için can atıyorlarsa… Sorgulanması gerekir… İşte biz Müslümanların yaşadığı coğrafyada bu durumlara nasıl gelindiğini anlatmaya çalıştık.” dediği, düşüncelerini dile getirirken durumla ilgili hüznünü gizleyemediği belli… Vaziyeti izahta, mevsimsel rüzgârların etkisiyle sağa sola savrulamayan ifade gücünü bilgi birikimiile üzüntüsünden aldığı görülüyor.

Ne hikmetse, bizim toplumda değerlerin kıymeti vefatlarından sonra anlaşılıyor. Diğer bir ifadeyle birilerinin tanıttıkları gibi mi tanınıyor, sağlıklarında sorusu akla geliyor? Ali Hoca’ya sağlıklı uzun ömür dilerim. Yazılarında zikrettiği ayet ve hadisleri işleyişiyle kendisini ilahiyat ilmelerinde iyi yetişmiş bir âlim nitelinde yansıyor. İlahiyat ilmiyle sosyal hayatı doğru harmanlayıp geçmişten günümüze Müslüman coğrafyasının durumunu tüm insanlık dünyasındaki tespiti ona işaret ediyor.Kime âlim denir veya denmez mevzuunu tartışacak değilim. Kişi, hangi dini mevzuda derin bilgiye sahip olursa olsun görüşlerini sosyal bilimlerle zenginleştiremiyorsa ona âlim denemez. Sosyal bilimlerden bihaber olan âlim olamaz. Âlim, yaşanmış ya da yaşanması muhtemel sorunlara çözüm üretebilen “bilge” kişidir.

Ali Hoca, yazılarında Hz. Peygamber’in vefatından sonraki Müslüman toplumları o günlerden bugünlere incelerken meselelere yaklaşımı sadece ilahiyatçılık zaviyesinden değil aynı zamanda sosyolog ve psikolog gözüyle de ele almış. Fen bilimlerinin değerini de göz ardı etmeden.O: “Hz. Muhammed’in vefatını müteakip din amacından saptırılmaya başlanmış ve yapılan hatalar iki asır sonra kişilerin iyi veya kötü niyete dayanan gayretleriyle ana yoldan saptırılmıştır…İslam dininin hangi aşamalardan geçerek bu günlere geldiğini anlatmaya çalıştık. Aklını kullanan kişinin doğruyu bulma olasılığı daha fazladır. “Kuran’da var, hadislerde okudum” diyor aklını kullanmayan insan. Hiçbir cemaat ve partiye bağımız olmadan tüm din kardeşlerimizi bir cemaat=topluluk olarak kabul edip “Sizin dininiz size, benim dinim bana” ayetine uyarak Müslümanları Allah’ın emri olan düşünmeye davet ediyoruz…

Ne acıdır ki İslam ülkelerinde insanlar birbirlerini aldatmak ve yalan söyleyerek dünyalık peşinde koşarken… Aklını kullanan ülkeler ise hak hukuk anlayışı içerisinde birbirlerine saygılı ve yardımlaşarak mutlu bir hayat sürüyorlar… Müslüman ülkelerde insanlar, çocukluk yaşlarında beyinlerine zerk edilen Emevi politikalarının teşvik ettiği din anlayışı ile kaderlerine boyun eğmeyi, karın doyuracak kadar bir işle meşgul olmayı, dua ederek ve gerisini Allah’ın vereceğini ümit ederler.” tümceleriyle dikkat çekmekte. Böyle hâl karşısında hangi Müslüman hüzünlenmez?

“Sevgili Peygamberimizin, ümmetinin bu durumlara düştüğünü görmesi ne kadar acı olurdu! Elbette “Ümmetim Kur’an’ı terk etti.” (Furkan/30) diyecekti.” diyor ve “Bakınız Milli şairimiz Müslümanların cehaletini nasıl bir üzüntüyle terennüm ediyor: “Ey Millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun. / “İslam’ı da batsın” diye tutmuş yediyordun. / Allah’tan utan. Bari dini bırak elinden. / Gir leş gibi topraklara kendin gireceksen. / Lâkin ne demek bizleri Allah ile iskât? Allah’tan utanmakta olur ilm ile… Heyhat!” diyen serzenişi “Günümüz Müslümanları” bölümde anmış.

Ali Ay Hoca yazılarında tarif, tasvir ve tasnifte itina etmiş. Bu gayret yazılarına çok yönlü perspektifler kazandırmış. Müslümanların çektiği büyük sıkıntıların başında yaşam kuralları kapsamlı Medine Sözleşmesinden uzaklaşılıp yerine Kur’an ve hadisle alakasız İslam’danmış gibi takdim edilen Emevi, Abbasi ve sonrasıçıkar odaklı politikaları gösteriyor. Halife seçimleriyle başlayıp o günlerden bugünlere itibar görerek gelen çatışma ve yanıltmalar üzerinde duruyor. Her savının altını kafalarda soru işareti bırakmayacak şekilde doldurmuş. Kendisinden güzide yazılarının devamınıbekliyoruz.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 20 OCAK 2022 / Milli irade