İkibin ve sonrası doğumlulara hiçbir şey ifade etmez bu kelimeler…

2000’li yıllara kadar “7’ye 10” diye bir şey vardı…

Türkiye’nin ihtiyacı olan savunma araç, gereç ve silahlarını ABD kısmen hîbe yahut “uygun şartlarla” verirdi…

Ve bu malzemeler eskimiş ve ABD’nin kendi ordusunun envanterinden düşürülmüş, daha doğrusu artık çöpe gidecek silahlar olsa da Türkiye bunlardan istediği kadar alamazdı, bunun bir ölçüsü ve şartı vardı….

Ölçüsü, Yunanistan’a verilenle Türkiye’ye verilenin “7’ye 10” oranında olmasıydı…

Bunun sebebi, Türkiye’nin Yunanistan’a karşı ciddî bir üstünlük sağlamaması ve bir tehdit oluşturmasına fırsat verilmemesi düşüncesiydi…

O Soğuk Savaş yıllarında NATO’nun sınır bekçisi olan, müttefiklerce “Aslansın, kaplansın” diye sırtının sıvazlanıp durduğu Türkiye’nin karşısında, NATO’ya askerî bakımdan stratejik hiçbir katkısı söz konusu olmayan Yunanistan, Batılı müttefiklerimizce birinci sınıf, Türkiye ise ikinci sınıf muamelesi görmekteydi…

ABD Kongresi’nde her yıl bütçe görüşmeleri başladığında, Türkiye’nin yöneticileri “7’ye 10 oranı büyük bir adaletsizliktir, bizim hacmimiz ve NATO içindeki misyonumuzla Yunanistan’ınki bir mi? Biz daha çok istiyoruz” gibi ifadelerle mızmızlanır, gidip Amerikalılara yalvarırlar, fakat bu yakarışların zerrece bir etkisi olmaz, bütçede aynı oran muhafaza edilir ve Türkiye de boynunu büker, sonucu kabullenirdi…

Askerimiz, askeri öğrencilerimiz amerikan askerinin kullanılmış giysilerini giyerdi…

Kırıkkale piyade tüfeğinden başka üretebildiğimiz hiç bir şey yoktu…

Bir milyon askeri sürekli silah altında tutar, ama 18-24 aylık zorunlu askerlik süresi boyunca üç mermi attıramazdık…

Çünkü yoktu…

Asker milletin evlatlarından iki yıl çalınmış ve hayata geç başlatılmış olur, patates soymakla, mıntıka temizliği ile askerlik tamamlatılırdı…

Yazıyı yazmak için, biraz bilgi tazelemek adına internetten araştırma yapayım dedim…

İnternete bilgiyi yükleyen nesil bile unuttuğu için doğru dürüst bir sonuç bile bulamadım yediye on konusunda…

NATO nun ikinci büyük ordusu dün hamasetle süslenen bir yalandı…

Bütçenin büyük kısmını tüketen savunma askerinin ancak patates ve mercimek ile karnını doyurur ve seçkin(!) natocu, batıcı subaylara ayrıcalıklar oluştururdu: orduevleri, ordu pazarları…

Anıtkabir ‘in bayrak direği ipini üretmek gazetelere manşet olacak gurur kaynağı idi…

Öyle ezilen bir Millet idik…

Artık bu Millet ezilmekten kurtuldu…

Gemisinden uçağına kendisi yapar hale geldi…

Dünyanın en güçlü profesyonel ordularından birinin sahibi oldu…

ABD endişesinden bırakın askeri yardım yapmayı parasıyla silah uçak satamaz hale geldi…

Millet özgüvenini yeniden kazandı…

Ama dünün seçkin(!) batı muhipleri bugünün ezikleri olarak “ battık bittik” sloganları atıyorlar…

İktidara geldiği 2002 yılından beri vizyonu ile, öngörüsü, sağduyusu ile, vatanseverliği ve çalışkanlığı ile yirmi yılda 100 yıllık gelişim sağlayan büyük lider Erdoğan ve bilge ve Devlet akıllı lider Devlet Bahçeli ‘ye bu millet minnet ve teşekkür borçludur…

Değilim diyen de…

….

AZ DA SAĞLIK…

Bitki bazlı suni et yiyen vejetaryenlerin, yaş, vücut kitle endeksi ve hayat tarzı gibi faktörler hesaba katıldığında bile, yemeyenlere göre depresyon yaşama olasılığının %42 daha fazla olduğu ortaya çıktı…

Suni et yemek, kalp hastalığı, diyabet ve otoimmün bozukluklar gibi kronik hastalıklarla bağlantılı sistemik enflamasyonun bir belirteci olan C-reaktif proteinin (CRP) daha yüksek seviyelerine yol açıyor…

Sahte et yiyenlerde trigliseritler yükseliyor ve HDL kolesterol düşüyor…

Suni et, enflamasyon ve oksidatif strese yol açıyor!

* Kaynak: Plant-Based Meat Alternatives Intake and Its AssociationWith Health Status Among Vegetarians of the UK BiobankVolunteer Population

ESKİLERDEN…

Buğday, arpa hasadı saatler değil haftalar sürerdi…

Harman denirdi…